Sizlere daha iyi bir hizmet sunabilmek için sitemizde çerezlerden faydalanıyoruz. Deneyimlerinizi kişiselleştirmek amacıyla KVKK ve GDPR uyarınca kullanılan çerezler bakımından daha fazla bilgi için Kişisel Verilerin Korunması Kanunu sayfasını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.

Yüksek Tansiyon (Hipertansiyon)

Yüksek Tansiyon (Hipertansiyon) Hakkında
Yüksek Tansiyon (Hipertansiyon) Nedenleri
Yüksek Tansiyon (Hipertansiyon) Belirtileri
Yüksek Tansiyon Tanı Ve Teşhis Yöntemleri
Yüksek Tansiyon (Hipertansiyon) Risk Faktörleri
Yüksek Tansiyon (Hipertansiyon) Komplikasyonları
Yüksek Tansiyon (Hipertansiyon) Nasıl Önlenir
Sık Sorulan Sorular

Tansiyon, kanın damarlar üzerinde yarattığı baskının ölçülmesi sonucu elde edilen değerdir. Dolaşım sistemi vücudun yaşamını devam ettirebilmesinde çalışan en önemli organı barındırır. Kalp vücudun ihtiyacı olan oksijeni diğer bölgelere ulaştırmak için kanı ve kanın içerisinde dolaşacağı damarları kullanır. Damarlar atardamar, toplardamar ve kılcal damar olarak üçe ayrılmaktadır. Kalbin ideal çalışma seviyesinde kanın ideal bir basınç düzeyinde tüm bu damar tiplerine yayılması gerekir.

Kanın damarlar içerisindeki basıncı birçok faktöre bağlıdır. Kalbin atım hızı, beslenme alışkanlıkları, yaşam standartları ve psikolojik durum gibi. Kalp kasılma ve gevşeme hareketlerini üzerindeki kaslar yardımıyla yaparak kanın damarlar içerisinde hareket etmesini sağlar. Kasılma hareketine sistol; gevşeme hareketine ise diyastol adı verilir. Bir kalp atımı süresinin üçte birini sistol, üçte ikisini ise diyastol kapsar. Yani kalbin gevşeme hareketi, kasılma hareketinden iki kat fazladır. Sistol süresince kanın ulaştığı maksimum basınca büyük kan basıncı; diyastol süresince kanın ulaştığı maksimum kan basıncına da küçük kan basıncı adı verilir. Her zaman büyük kan basıncı küçük kan basıncından daha fazladır. Sebebi, kasılma hareketi sırasında damarlara daha fazla kanın pompalanıyor oluşudur.

Kan basıncı için ideal bir değer vermek mümkün olmamakla beraber hangi aralığın normal kabul edildiği bellidir. Bu değerlerin üstü hipertansiyon iken altı hipotansiyondur. Kan basıncının ölçülmesi için ideal bir bölge ve zaman bulunur. Kalpten çıkan aort yani atardamarlar vücudun tamamına erişir. Aort damarlarından iki tanesi de sağ ve sol kolda bulunmaktadır. Bu aort damarlarının üst kol bölgesine gelen kısımlarından alınan ölçüm en sağlıklı olandır. Ayrıca tuz tüketiminin az olduğu, spor yapılmadığı, en az otuz dakikadır dinlenildiği durumlarda yapılan tansiyon ölçümleri de en doğru sonucu vermektedir. Tansiyonun ölçüldüğü yer değiştiğinde normalden daha az veya daha çok kan basıncı değer olarak okunabilir. Aynı şekilde yapılması gereken ideal zamanın dışında bir ölçümde farklı değerlerin okunmasına sebep olacaktır.

Tansiyonun ölçü birimi mmHg yani milimetre bölü cıvadır. Hem büyük hem de küçük tansiyon değerleri için alınan değerler bu ölçü birimi ile ifade edilir. Diğer tüm değişkenler sabit iken ölçülen büyük ve küçük tansiyon değerleri arasında inişli – çıkışlı bir tansiyon tablosu gözlenir. Yani tansiyonun sürekli olarak büyük tansiyon ve küçük tansiyon değerlerinde seyretmesi söz konusu değildir. İki değer arasında, kasılmaya ve gevşemeye bağlı bir gezinti söz konusudur. Atardamarlardan alınan basınca atardamar basıncı; toplardamarlardan alınan basınca ise venöz basınç ismi verilir. İki değer arasındaki basınç farklılıkları sayesinde birçok tansiyon hastalığına ayırıcı tanı konulabilmektedir.

İnceleyen ve Onaylayan : Uzman Dr. Sema Tutar Pişkinsüt

Yüksek Tansiyon (Hipertansiyon) Hakkında

Kan vücudu beslemek amacıyla tüm vücudu dolanır. Bu dolaşımın en ufak kılcal damarlara dahi ulaşabiliyor olmasının altında yatan sebep kanın basıncıdır. Kan basıncının ideal seviyelerde olması sayesinde vücudun tamamı oksijen bakımından zengin hale gelir ve gelişimini sorunsuz olarak devam ettirebilir. Kimi zaman doğrudan kalbin kendisinden, kimi zaman da damarlardan kaynaklanan; dışsal faktörler ve genetik faktörler tarafından desteklenen bir süreç sonrasında kanın basıncında değişmeler gözlenir. Kan basıncı üç pozisyonda yer alabilir. Arzu edileni, kişiden kişiye değişmekle birlikte ideal kan basıncı seviyesidir. İkincisi ise düşük kan basıncı yani hipotansiyondur. Üçüncüsü ve belki de en tehlikelisi ise hipertansiyon durumudur.

İdealden daha düşük tansiyona sahip olmak da en az hipertansiyon kadar tehlikeli olmasına rağmen çok daha kolay fark edilebilir olduğundan dolayı kişiye büyük bir zarar verme ihtimali düşüktür. Hatta, yüksek tansiyonu tetikleyen unsurların günümüz yaşamında oldukça fazla olduğu da düşünülürse bir miktar düşük tansiyonun bu faktörlerden korunmak için gerekli olduğu bile düşünülebilir. Ancak tansiyon üzerindeki, idealden sapan her türlü durum beraberinde uzun süreli yıpranmaları da getirmektedir. Düşük tansiyonunun uzun süreli komplikasyonları arasında sosyal yaşamdaki başarısızlık, dikkat dağınıklığı ve organ yetmezlikleri sayılabilir. Ayrıca kapasitesinin çok altında çalışan damarların esnekliğini kaybetmesi de söz konusudur.

Bilişsel faaliyetlerin ideal seviyesinde sürdürülmesi, değişen yaşam koşullarına ayak uydurulabilmesi ve ani hareketlere karşı hazırlıklı olunması açık ideal tansiyon değerlerinin korunması sayesinde mümkündür. Kan basıncı üzerinde meydana gelen değişimlerin bilişsel fonksiyonlar üzerinde oluşturduğu etkiler yüzünden kişilerin sosyal yaşamlarında birçok sorunla karşılaştığı görülmektedir.

Kan basıncının gün içerisinde değişen psikolojik duruma ve fiziksel aktivitelere göre şekillenmesi oldukça doğaldır. Herhangi bir kişinin efor sarf edilen bir fiziki aktiviteyi yaparken ihtiyacı olan oksijen miktarı çok fazladır. Gerekli oksijen miktarının sağlanabilmesi için solunum sistemi yüksek kapasite ile çalışmaya başlar. İhtiyacın hücrelerde olması, solunum sistemi tarafından alınan oksijenin o bölgelere taşınması ihtiyacını doğurur. Bu noktada ise kalp ve dolaşım sistemi devreye girer. Akciğerden alınan oksijen kan ile buluşturulur ve pompalanır. Normalde bu kadar fazla gerekmeyen oksijenin anlık olarak ihtiyacının artması kalbin de hızlı çalışmasına sebep olur. Normalden daha hızlı çalışan kalp çok daha fazla kanı pompalar. Çok fazla kanın pompalanması ise damarlardan çok daha fazla kanın anlık olarak geçmesine sebep olur. Bu sebepten dolayı kan damarlarının büyümesine yol açar. Sonuç olarak bir bütün şeklinde değerlendirildiğinde kan basıncı artar. Aynı şekilde uyku halinde de kan basıncının düşmesi söz konusudur. Bir kişinin yüksek tansiyona sahip olduğunun tespiti için mutlaka uzun süreli gözlem gerekmektedir. Günümüzde bir haftalık düzenli ölçümler ile yüksek tansiyon ya da düşük tansiyon teşhisi konulabilmektedir.

Yüksek Tansiyon (Hipertansiyon) Nedir

Atardamarlar üzerinden ölçülen kan basıncının trend olarak yüksek çıkması durumu hipertansiyonu yani yüksek kan basıncını ifade eder. Her insanın gün içerisindeki faaliyetlerine göre kan basıncının değişmesi söz konusudur. Bu değişimin anlık olması o kişide yüksek ya da düşük tansiyon olduğunu göstermez. Bir haftalık veya bir aylık yapılan, farklı fiziksel aktiviteler sonucunda ölçülen değerlerin ortalaması kişinin ne tür tansiyon trendine sahip olduğunu göstermektedir.

Kalbin kanı pompalamasında iki hareket etkindir. İlki kasılma, ikincisi gevşeme. Kalbin bir kere atması birim zaman kabul edilirse; birim zamanın üçte birini kasılma, üçte ikisini gevşeme hareketi oluşturur. Kasılma hareketi sırasında ulaşılan maksimum basınç değeri büyük tansiyon; gevşeme hareketi sırasında ulaşılan maksimum basınç değeri de küçük tansiyon olarak adlandırılır. Herhangi bir kişide büyük kan basıncına göre değerlendirme şu sınırlara göre yapılır:

  • Büyük kan basıncının 0 – 120 mmHg arasında okunması normaldir.
  • Büyük kan basıncının 120 – 140 arasında okunması kişinin hipertansiyon olmadığını ancak risk grubunda yer aldığını gösterir. Bu grupta yer alan kişilere teşhis olarak pre-hipertansiyon tanısı konur.
  • Büyük kan basıncı 140 – 160 olanlar birinci evre hipertansiyon hastasıdır.
  • Büyük kan basıncı 160 ve üzerinde olanlar ise ikinci evre hipertansiyon hastasıdır.

Herhangi bir kişide küçük kan basıncına göre değerlendirme ise şu sınırlara göre yapılır:

  • Küçük kan basıncının 0 – 80 mmHg arasında okunması normaldir.
  • Küçük kan basıncının 80 – 90 arasında okunması kişinin hipertansiyon olmadığını ancak risk grubunda yer aldığını gösterir. Bu grupta yer alan kişilere teşhis olarak pre-hipertansiyon tanısı konur.
  • Küçük kan basıncı 90 – 100 arasında olanlar birinci evre hipertansiyon hastasıdır.
  • Küçük kan basıncı 100 ve üzerinde olanlar ise ikinci evre hipertansiyon hastasıdır.

Tablodan da anlaşılacağı üzere hem büyük tansiyona hem de küçük tansiyona bakılarak hipertansiyon tanısı konulabilir. Tanının konulabilmesi için iki tansiyon türünden birinin hipertansiyon sınırları içerisine girmesi yeterlidir. Evre belirleme konusunda ise daha ileri evre olan kabul edilir. Yani büyük tansiyon birinci evre; küçük tansiyon da ikinci evre hipertansiyonu işaret ediyorsa kişinin ikinci evre hipertansiyon olduğu kabul edilir.

Sıfırdan başlayan değerlerin normal kabul edilmesi yalnızca hipertansiyonunun olmadığının ifadesi içindir. Bir kişide sıfıra yaklaşan değerlerde kan basıncı olması da büyük bir problem olmakla beraber hipertansiyon riski oluşturmaz. Hipertansiyon tanısının konulabilmesi için haftalık veya aylık trend aransa da bazı kişilerde kötü huylu hipertansiyon olarak adlandırılan bir hipertansiyon türünün ortaya çıktığı görülebilir. Bu kişilerin haftalık ve aylık trendleri oldukça normal olmasına karşın bir anda büyük veya küçük tansiyon değerleri oldukça yükselebilir. Anlık yükselmeler çok büyük sorunlara yol açar, damarlarda hasarlar oluşur.

Hipertansiyonun varlığı durumunda kalp tarafından kan pompalanması için sarf edilen efor daha fazladır. Yani hipertansiyon hastalarında kan pompalamak zor olduğu için kalp daha fazla çalışır. Tansiyon seviyesinin belirlenmesinde damar içerisindeki sıvı miktarı ile damar direnci oldukça önemlidir. Hastalığın tedavisi de bu değerlerin kontrol altında tutulabilmesi sayesinde mümkün olmaktadır. Hipertansiyon hastalarında sıvı seviyesi de damar direnci de oldukça fazladır.

Damar çapının idealden daha küçük hale gelmesi durumunda içerisinden geçen kanın basıncı artar. Bu damar daralması (çapın düşmesi) birçok faktöre bağlı olarak gelişir ki bu faktörler de hipertansiyonun risk gruplarını oluşturur. Kan damarlarında çeşitli sebeplerle meydana gelen küçülmeye vazokonstriksiyon adı verilir. Damarların genişlemesi ise vazodilatasyondur.

Basıncı artıran bir diğer faktör ise damarların esneme kapasitesinin azalmasıdır. Anlık ihtiyaçlara yönelik olarak kan damarları sürekli olarak gevşer, esner. Bu esneme hareketinin mümkün olmaması halinde kan basıncı sürekli olarak artış gösterir. Kan damarlarının esneme payının azalmasındaki başlıca faktörler yağ tutma ve sigara kullanımıdır. Yağ bağlama durumuna tıbbi literatürde ateroskleroz adı verilir.

Hipertansiyonu ortaya çıkaran nedenler oldukça fazladır. Ortaya çıkış nedenlerine göre hipertansiyonu iki grupta incelemek mümkündür. Bunlardan birincisi primer yüksek tansiyon, ikincisi ise sekonder yüksek tansiyondur.

Primer Yüksek Tansiyon

Dünya üzerinde görülen tüm hipertansiyon vakalarının yaklaşık olarak yüzde doksanını primer ya da bir diğer adıyla esansiyel hipertansiyon hastaları oluşturmaktadır. Bu tip hastalarda ortaya çıkan hipertansiyonunun sebebi bilinmemektedir. Bilinmese dahi primer hipertansiyonu ortaya çıkaran risk faktörlerinin büyük bir kısmı belirlenmiş durumdadır. Sebebin bilinmemesi tedavi sürecinin sekteye uğramasına sebep olabilir. Ayrıca primer hipertansiyon hastalarının hastalıkları yıllar boyunca gelişim gösteren sorunlar sonucunda ortaya çıktığından, ortaya çıktıktan sonra hipertansiyonu tetikleyen faktörün tedavi edilmesi oldukça zordur.

Uzun yıllar içerisinde gelişip az belirti veriyor olması primer hipertansiyona bağlı ölüm oranlarının oldukça yüksek olmasına sebep olmaktadır. Kişilerin, hipertansiyonunun ortaya çıkardığı belirtileri fark etmeden zaman içerisinde alışıyor oluşu, hastalığın belirtilerinin göz ardı edilmesini kolaylaştırmaktadır. Sigara kullanımı, böbrek fonksiyonlarındaki bozukluk, hormon sorunları başlıca sebepler arasında sayılabilir.

Sekonder Yüksek Tansiyon

Kaynağı belli olan hipertansiyon türüne sekonder hipertansiyon adı verilir. Primer hipertansiyonun aksine kaynağının belli olması tedaviyi de oldukça kolay hale getirir. Tedavisi kolay olmasına rağmen yıllar içerisinde değil, kaynağının ortaya çıkmasıyla görüldüğü ve anlık olarak yüksek tansiyon değerlerini ortaya çıkardığı için tehlikelidir. Çeşitli sendromlar, hastalıklar ve ilaç kullanımları beraberinde sekonder yüksek tansiyonu getirebilir. Eğer sebep ilaç kullanımı ise ilacın kesilmesiyle yüksek tansiyon büyük oranda ortadan kalkar ancak tedavisi mümkün olmayan sendrom veya hastalıklar ise yüksek tansiyon sürekli görülme eğilimindedir. Ortaya çıkaran sebebe göre değişmekle birlikte kesin tedavisi söz konusu değildir. Verilen ilaçlar yardımıyla kontrol altında tutulabilmektedir. İsminin sekonder olmasının sebebi, hipertansiyonun ikincil bir sonuç olmasıdır. Örneğin böbrek hastalıklarının yol açtığı başlıca sorun böbrek fonksiyonlarının bozulması iken bunun yanal bir sonucu olarak hipertansiyon ortaya çıkar. Kaynak bellidir ancak kaynağın ilk sonucu hipertansiyon değildir. Sekonder hipertansiyonu ortaya çıkaran bazı sebepler şunlardır:

  • Uyku apnesi,
  • Böbrek hastalıkları,
  • Böbreküstü bezinde ortaya çıkan sorunlar,
  • Tiroid bezlerinde ortaya çıkan sorunlar,
  • Atardamarlarda veya toplardamarlarda doğuştan görülen sorunlar,
  • Hormon dengesine doğrudan müdahale eden ilaçlar,
  • Kan damarları üzerinde daralma ve genişlemeye sebep olan ilaçlar,
  • Uyuşturucular,

Yüksek Tansiyon (Hipertansiyon) Nedenleri

Hipertansiyonunun sebepleri oldukça fazladır. Dolaşım sisteminin vücut üzerinde kapladığı alan, temasa geçtiği bölgeler ve dışsal faktörlerin kan, kalp ve damarlar üzerindeki etkisi düşünüldüğünde; dolaşım sistemini etkisi altına alarak kan basıncına etki edebilecek faktörler saymakla bitmez. Bu faktörlerden birçoğu kan basıncını etkiliyor olmasına rağmen, vücudun direnç sistemi sayesinde ölümcül bir sonuç ortaya çıkarmadan yok olur gider. Ancak risk gruplarında yer alan insanların ilgili sebeplere maruz kalmaları halinde tansiyon sürekli yükselir ve trend olarak yüksek tansiyon görülür.

Nedenlerin ne olduğu hipertansiyonun hangi türünün görüldüğüne göre değişir. Farklı nedenler farklı hipertansiyon türünün gelişmesine sebep olabilir. Ayrıca bazı ekstrem olaylar – durumlar sonucunda hipertansiyonun oldukça uç noktası olarak kabul edilen malign hipertansiyon görülebilir. Bu tansiyon türünde kan basıncı anlık olarak 200’lü değerlerin üzerine çıkar ve ciddi sonuçlar doğurur.

Kan basıncını artıracak sebepler bulunamadığında veya tam olarak kestirilemediğinde o hipertansiyon primer olarak değerlendirilir. Çoğu hipertansiyon vakası uzun bir süreç içerisinde gelişir. Belirtilerin oldukça az görülmesi, hipertansiyonun gelişimi için uygun ortamı oluşturur. Sekonder hipertansiyonun bazı tiplerinde anlık gelişimler ile karşılaşılabilir. Yüksek tansiyonu ortaya çıkaran sebeplerin yüzde doksanı primer; yüzde onu da sekonder hipertansiyona sebep olur.

Hangi sebep olursa olsun kan basıncını artırmak için vücut üzerinde şu değişiklere sebep olmalıdır:

  • Kan hacmini artırmak,
  • Damar direncini artırmak.
  • Kan hacmi çoğaldığında damarlar içerisinde yol alan kan çoğalmaktadır. Diğer her şey sabit ise kan miktarının artması, damar ne kadar genişlerse genişlesin kan basıncını artırır. Aynı şekilde diğer her şey sabit kaldığında damar direncinin (esneme payı) artması da kan basıncını artırmaktadır.

Sigara ve Alkol Kullanımı

Kan basıncının belirlenmesinde temel alınan iki unsurdan birisi kan damarlarıdır. Kan damarlarının sağlıklı ve esnek olması beraberinde ideal kan basıncı seviyesini de getirir. Kan damarlarının yapısına olumsuz anlamda müdahale eden her durum ise beraberinde yüksek tansiyonu getirir. Aynı şekilde kalp sağlığının da kan basıncının belirlenmesinde etkisi büyüktür. Gereğinden fazla, verimsiz veya az çalışan kalp kan basıncının yüksek olmasına sebep olacaktır.

Sigara kullanımı vücudun geneli üzerinde yıkıcı bir etkiye sahiptir. İçerisinde mevcut bulunan zehirlerin kan damarlarında toplanması, kan damarlarının esnekliklerini kaybetmesine sebep olur. Ayrıca kan damarları içerisindeki madde birikiminden dolayı yer yer kan damarlarında daralmalar gözlenir. Daralmaların olması kan basıncının artmasına sebep olmaktadır. Sigaranın içerisinde bulunan zararlı maddeler vücudun dengesinin bozulmasını sağlayacak bazı hormon faaliyetlerini de tetiklemektedir. Kan damarlarını tıkayacak, solunumu bozacak ve kalp sağlığını etkileyecek bu faktörler kan basıncının yani tansiyonunun artmasını sağlamaktadır.

Alkolün kan basıncı üzerinde oynadığı rol dolaylıdır. Yüksek miktarda alkol tüketimi kalp fonksiyonlarını yavaşlatır. Sürekli alkol kullanımı ise verimsiz bir kalbin ortaya çıkmasına sebep olur. Bu yüzden günlük alkol tüketiminin erkekler için iki kadeh; kadınlar ve altmış beş yaşını geçmiş erkekler için ise bir kadeh ile sınırlandırılması gerekmektedir.

Obezite ve Hiperlipidemi

Vücudun kilosunun, yağ oranının, beslenme alışkanlıklarının ve kandaki yağ oranının kan basıncı üzerindeki etkisi diğer tüm etkilerden daha fazladır. Vücudun kilolu olması başta kalp fonksiyonları olmak üzere tüm hayati organlar üzerinde baskı oluşturmaktadır. Beslenme alışkanlıkları ise vücuda alınan maddeler başta olmak üzere yağ oranının belirlenmesinde etkili olmaktadır. Hiperlipidemi ise başta kolesterol olmak üzere birçok yağın kan içerisindeki oranının fazla olmasını ifade eden tıbbi terimdir.

Vücut kilo almaya başladığında, kiloların ağırlığını taşıyabilmek için vücudun daha fazla enerjiye ihtiyacı olur. Bu enerjinin karşılanabilmesi de ancak daha fazla kan ile mümkündür. Vücut, böbreklere sıvı tutma emrini göndererek kan miktarının artmasını sağlar. Kısa sürede alınan kilolara karşı hazırlıklı olmayan kan damarları yeteri kadar esneyemez ve kan basıncı artar. Ayrıca tüketim alışkanlıklarının da bozuk olmasıyla kan damarlarındaki yağ birikimi artar. Yer yer görülen damar daralmalarından dolayı kan basıncı sürekli yüksek olma trendine girer.

Kan basıncının yüksek olmasını sağlayan bir diğer faktör ise kalbin çalışma hızındaki artışa bağlı olarak yaşadığı verimsizliktir. Obezite hastalarında kalp atması gerekenden çok daha fazla atar. Zaman içerisinde bu durum kalp yetmezliğinin ortaya çıkmasına sebep olur ancak kısa vadede en büyük etkisi hipertansiyondur. Vücudun her noktasına kan gönderebilmek için normalin bir – bir buçuk katı hızda atar. Damarlardaki kan miktarının artması da beraberinde yüksek tansiyonu getirir.

Diyabet

Diyabet hastaları istatistiksel olarak hipertansiyona daha çok yakalanmaktadır. Diyabet hastalarının damar sertliğine olan yatkınlıkları, zaman içerisinde diyabete bağlı yüksek tansiyonunun ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Diyabet hastalarının böbrek fonksiyonlarında meydana gelen bozulmalardan dolayı sıvı tutma hacimleri fazladır. Yani vücudun gereğinden fazla kanı vardır. Kanın fazla olması da beraberinde yüksek tansiyonu getirmektedir.

Aynı şekilde kolesterol değerleri ile birleşen şeker hastalığı, kanın normalden çok daha basınçlı akmasını sağlamaktadır. Kılcal damarlar ile orta dereceli atardamarlarda meydana gelen yıpranmalar beraberinde yüksek tansiyonu getirmekte; üç durum birleşerek tüm faktörlerin katlanarak büyümesini sağlamaktadır. Hipertansiyon, diyabet ve kolesterol birbirini destekleyen üç zararlı unsurdur.

Böbrek Hastalıkları

Böbrekler vücudun su ve sodyum seviyelerini belirlemektedir. Su seviyesinin fazla olması, hacimsel olarak kan miktarının fazla olmasına sebep olmaktadır. Aynı şekilde sodyumun varlığı da damarlardan geçen kan miktarının artmasına sebep olmaktadır. Bilindiği üzere sıvı tuzu takip etmektedir. Sodyum da bir çeşit tuz olduğundan dolayı, damarlarında gereğinden fazla tuzun dolaşması sıvının da tuzun bulunduğu bölgelerde yoğunlaşmasına sebep olmaktadır. Yüksek tansiyona sebep olan böbrek hastalıklarını şu şekilde sıralamak mümkündür:

Polikistik böbrek hastalığı genetik olarak gelişir. Böbreklerin içinde ve çevresinde birden fazla kist yapısı oluşmasına sebep olur. Oluşan yapıların içerisi sıvı ile doludur. Vücuttan atılması gereken sıvı bu noktalarda birikerek vücudun sıvı dengesinin bozulmasına sebep olur. Ayrıca olmaması gereken kist yapılarının olması doğrudan doğruya böbrek fonksiyonlarında eksilmelere sebep olur.

Glomerüler hastalık kandaki sodyumun süzülmesini ve vücuttan atılmasını sağlayan filtrelerin bozulmasından kaynaklı olarak ortaya çıkan hastalıktır. Bir sendrom olarak adlandırmakta mümkündür. Normalde yeteri kadar sodyumu bırakıp gerisini vücuttan atması gereken filtreler şişer. Sonuç olarak damarlarda daha fazla tuz ve sıvı dolaşır. Devamında da kan basıncı artar.

Renovasküler hipertansiyon, böbreklere giren atardamarlarda meydana gelen bozulmalar sonucunda böbrek fonksiyonlarının yavaşlamasını veya tamamen ortadan kalkmasını ifade eden durumdur. Böbrek fonksiyonlarının gelen kan miktarının az olmasına bağlı olarak bozuk olması, böbreklerin suyu tutmasına sebep olur. Vücuttan atılması gereken sıvı ve sodyum atılamaz. Hipertansiyon ortaya çıkar.

Daha birçok böbrek hastalığını hipertansiyonun sebepleri arasında saymak mümkündür ancak istatistiksel olarak en çok sekonder hipertansiyona sebep olan böbrek hastalıkları bunlardır.

Cushing Sendromu

Kandaki kortizol hormonu seviyesinin olması gerekenden çok olması vücudun tamamında birçok sorun ortaya çıkmasına sebep olur. Böbrek hastalıklarında olduğu gibi cushing sendromunda da hipertansiyonun ortaya çıkmasındaki temel sebep böbreklerin su tutmaya başlaması ve kandaki sodyumu atmamasıdır. Glukokortikoid seviyesi böbreküstü bezlerinin çalışma kapasitesine bağlıdır. Kortizolün fazlaca üretiliyor olması glukokortikoid seviyesinin de yükselmesine sebep olur. Kandaki glukokortikoid seviyesinin artmasıyla birlikte su tutma kapasitesi de artar. Aynı şekilde sodyum da tutulmaya başlar. Normalde atılması gereken iki maddenin kanda tutulması da hipertansiyonun ortaya çıkmasına sebeptir.

Primer Aldosteronizm

Böbreküstü bezleri ile hipertansiyon oluşum sebepleri arasında bağlantı oldukça fazladır. Böbreküstü bezlerini etkisi altına alan her türlü olumsuz durum beraberinde tansiyondaki değişmeleri getirmekte; bu değişmelerin büyük bir bölümü de hipertansiyon olarak karşımıza çıkmaktadır. Böbreküstü bezlerini etkisi altına alan tümör veya benzeri bir yapının ortaya çıkmasından sonra aşırı miktarda aldosteron salgılanır. Kan ve sodyumun tutulmasında oldukça kritik öneme sahip olan aldosteronun artması, atılması gereken iki maddenin vücutta kalmasına ve tansiyonu artırmasına sebep olur. Aldosteron seviyesine bağlı olarak hipertansiyon gelişme ihtimali oldukça yüksektir.

Feokromositoma

Korku, stres, fiziksel aktivite ve diğer bazı durumlarda vücudun kan basıncının artması gerekebilir. Bu gereksinim kalbin aşırı çalışmaya başlamasıyla hissedilir. Anlık olarak kan basıncının artırılabilmesi için de böbreküstü bezlerinden bazı hormonların salgılanması gerekmektedir. Bu hormonlar kısa süreliğine kan basıncını artırır ve görevleri bittiğinde kan basıncı normale döner. Normalde böyle işlemesi gereken süreç ilgili hastalıkla beraber düzensiz çalışmaya başlar. Anlık olarak kan basıncını artıran hormonlar sürekli olarak salgılanmaya başlar ve bu durum da hipertansiyonu beraberinde getirir.

Uyku Apnesi

Uyku apnesi birçok hastalığın ve sorunun başlıca sebepleri arasında yer almaktadır. Hem uyku vaktinde hem de uyanık olunan vakitlerde vücudun düzenli oksijene ihtiyacı vardır. Oksijen, hücrelerin enerji üretebilmesinde kullandıkları temel araçlardan biridir. Uyku apnesi, uyku sırasında solunumun anlık olarak kesilmesine sebep olur. Anlık kesilme vücuttaki oksijen seviyesinin oldukça azalmasını sağlarken kalp, hücrelerin oksijen ihtiyacını karşılamak için çok hızlı çalışmaya başlar. Eldeki tüm oksijeni vücudun tüm bölgelerine hızla sevk etmeye başlar. Bu hızlı çalışmaya bağlı olarak da kan basıncı yükselir. Uyku apnesinin tedavi edilmemesi halinde kronik sorunlar ortaya çıkar ki bunlardan bir tanesi de hipertansiyondur.

Beyin Tümörü ve Beyin İltihabı

Beyin yaşamın devam ettirilebilmesi için çok kritik bir organdır. Diğer tüm organlardan izole bir şekilde kafatasının içerisinde varlığını devam ettirir. Boynun alt bölgesini etkisi altına alan birçok bakteri ve virüs beyne geçemez. Beynin ideal koşullar altında çok fazla oksijene ve enerjiye ihtiyacı vardır. Ayrıca uygun nörolojik koşulların sağlanabilmesi için farklı bir basınç seviyesinde yer almaktadır. Beyin iltihabı ve tümörü var ise kişinin kafatası içerisindeki basınç ani olarak yükselmektedir. Kan basıncının yükselmesi, aralarındaki basınç farkından dolayı beynin bazı bölgelerine kan gelmesinin önüne geçmektedir. Kalp, beynin ilgili bölgelerine kan gönderebilmek için kan basıncını artırmakta ve sonuç olarak hipertansiyon ortaya çıkmaktadır.

Yüksek Tansiyon (Hipertansiyon) Belirtileri

Her insanın kendi özelliklerine göre değişen ideal tansiyon değeri bulunur. Tansiyonun ölçülmesi koldaki atardamardan ve doğru zamanda yapılır. Bir kişide yüksek veya düşük tansiyon olduğunun tespiti için uzun süreli bir izleme gerekebilir. Her tansiyon seviyesinin vücut üzerinde yarattığı etkiler de farklıdır. Ölçüm birimi milimetre bölü cıva olan tansiyonunun ortalama olarak 120 – 80 mmHg olması istenir. Kişinin yaşı, cinsiyeti, psikolojik durumu, beslenme ve spor alışkanlıkları ideal değeri değiştiren bazı faktörlerdir.

Hipertansiyonun başlangıç evresi, birinci evresi ve ikinci evresi arasında farklar bulunmaktadır. Ayrıca nadiren karşılaşılmakla birlikte malign hipertansiyon olarak tarif edilen ani tansiyon yükselmelerinin belirtileri de farklıdır. Gelişim süreci de hipertansiyonun verdiği belirtilerin değişmesine sebep olur. Primer hipertansiyonlar çok uzun sürelerde gelişim gösterdikleri için çok az belirti verirler. Çoğu zaman belirti vermeden ciddi sonuçlar ortaya çıkardıkları için “sessiz ölüm” olarak isimlendirilirler. Bu ünlerini almalarının altında yatan sebep ise kalbe, dolaşım sistemine, organlara ve dokulara yıllar yılı ufak ufak zarar veriyor oluşlarıdır. Zararların çok ufak olması beraberinde ufak belirtileri getirdiği ve kişi bunlara alıştığı için belirtileri görmezden gelmektedir. Son bir zararla birlikte tüm sistemlerde büyük fonksiyon kayıpları meydana gelerek ciddi bir ölüm oranının ortaya çıkmasına sebep olmaktadır.

Baş Ağrısı, Bulanık Görme, Baş Dönmesi ve Yönelim Bozukluğu

Hipertansiyon hastası olunmasa dahi tansiyonun anlık olarak çok yükseldiği ancak malign hipertansiyon olarak tarif edilmediği durumlarda; malign hipertansiyona geçiş aşamasında ve bazı özel durumlarda baş ağrısı, bulanık görme, baş dönmesi ve yönelim bozukluğu gibi belirtilerle karşılaşmak mümkündür. Büyük tansiyon için kritik olan 140 mmHg; küçük tansiyon için kritik olan 90 mmHg değerlerinin aşılmasıyla ilgili belirtilerin tamamının veya birkaçının görülmesi muhtemeldir.

Baş ağrısı kişiden kişiye değişmekle birlikte genelde kafanın bir bölgesini etkisi altına alan çok şiddetli ağrı şeklindedir. Kişi eğer hipertansiyon hastası değilse karşılaştığı ağrıyı hemen fark edebilir. Genelde kafanın sağ üst veya sol üst kesiminden, alına yakın bir bölgeden başlar ağrı. Bazı kişilerde ise sol üst taraftan çok şiddetli ağrı hissedilmektedir.

Bulanık görmenin tarifini yapmak oldukça zor olmakla beraber genelde bulanık görmeden kasıt odaklanma sorunlarının baş göstermesidir. Tansiyonun pik yaptığı noktalarda kişi görsel odağını korumakta büyük güçlük çeker.

Baş dönmesi ile yönelim bozuklukları ise oldukça tipiktir. Baş ağrısına eşlik eden baş dönmesi beraberinde bulantıyı da getirebilir. Nadiren de olsa kusma görülebilir. Kişi ayakta durmakta, yönünü tayin etmekte güçlük çeker. Hipertansiyon hastaları eğer ilaçlarını içmemişlerse düz bir çizgide yürümekte güçlük çekerler. Sonuç olarak tansiyonunun anlık olarak yükseldiğinde gözlenen bu belirtilere sekonder hipertansiyon hastalarında daha çok rastlanmaktadır.

Kalp ve Damar Sorunları

Kanın pompalanmasından kalp sorumludur. Tüm dolaşım sistemini etkileyen ve tüm dolaşım sisteminden etkilenen yegane organ da kalptir. Hipertansiyon hastalığının ortaya çıkmasında da etkisi olan kalp sorunları aynı zamanda hipertansiyonun belirtisi olarak ortaya çıkabilir. Kalp yetmezliği, damar sertliği ve yırtılması, organ yetmezlikleri başlıca kalp – damar sorunlarıdır. Bu sorunların ortaya çıkmasında kan basıncının etkisi oldukça büyüktür.

Herhangi bir sebeple kan basıncının artmış olması ve bunun trende dönüşmüş olması; yani hipertansiyonun olması halinde kalp sürekli olarak yoğun tempoda çalışmak zorundadır. Başlangıç için bu çok büyük bir sorun oluşturmasa da zaman içerisinde kalbin çalışma temposu onu yormaya başlar. Kasılma ve gevşeme hareketleri ile pompaladığı kan miktarı sürekli olarak azalır. En sonunda ise kalp yetmezliği ortaya çıkar.

Atardamarların oldukça esnek olması beklenir. Atardamarlar acil durumlarda pompalanacak kan miktarlarının artması durumunda bunu taşıyabilecek kapasiteye sahip olmalıdır. Bu esneklik ve katılık durumu hormonlar ile yağların kontrolü altındadır. Ayrıca sigara gibi zararlılar da damarın esnekliğini kontrol etmektedir. Damarlarda herhangi bir sebepten dolayı sertlik oluşması durumu kalbin atım ritminin değişmesine sebep olur. Zaman içerisinde trende dönüşen bu süreç beraberinde birçok damarda sertleşme meydana getirebilir. Ya da bunun tersi bir durumda kan basıncının artmasına bağlı olarak damar yırtılmaları ile karşılaşılabilir.

Atardamarlar vücudun büyük bir bölümünü dolaşmaktadır. Kalpten çıkan ana atardamarlar organlara girerken küçülmekte ve orta atardamarlar olarak adlandırılmaktadır. Her organa bağlanan bir atardamar bulunur. Tansiyonun yüksek olması yani hipertansiyon durumunda bu atardamarlarda sorunlar ortaya çıkabilir. Ayrıca hipertansiyona bağlı olarak bu organlara daha az kan ve doğal olarak oksijen ulaşıyor olabilir. Böyle bir durumun ortaya çıkması halinde hipertansiyona bağlı gelişen organ yetmezlikleri ile karşılaşmak mümkündür.

Halsizlik ve Göğüs Ağrıları

Kan miktarı, kan basıncı, solunum hızı ve oksijen seviyesi hücrelerin ne kadar oksijene kavuşacaklarını belirler. Oksijen seviyesi enerji üretimi üzerinde oldukça etkilidir. Hatta oksijenin olmadığı durumda enerjiyi üretmenin mümkün olmadığı söylenebilir. Yine oksijenin az olmasına bağlı olarak hücrelerin ölmesi söz konusudur. Hücrelerde üretilen enerji miktarının az olması beraberinde halsizliği getirmektedir. Yani kan basıncının az olmasından dolayı hücrelere yeteri kadar oksijen taşınamazsa halsizlik ortaya çıkmaktadır.

Göğüs bölgesinde görülen ağrıların sebebi ise kalp ile akciğer fonksiyonlarındaki artıştır. Kan basıncının artmasıyla beraber iki bölgede de aşırı kapasite kullanımı başlar. Damarların genişletilmesi, oksijenin alınması ve pompalanması süreçleri oldukça yorucudur. Yüksek tansiyon durumlarında göğüs ağrıları ile karşılaşılması muhtemeldir.

Yüksek Tansiyon Tanı ve Teşhis Yöntemleri

Yüksek tansiyonun, özellikle de primer yüksek tansiyonun teşhis edilmesi oldukça zordur. Belirtilere bağlı şikayetlerin belirli bir süreye kadar az olması erken teşhis imkanını ortadan kaldırmaktadır. Sekonder hipertansiyonlarda ise teşhis süreci daha kolaydır. Hipertansiyonu ortaya çıkaran sebepler tam olarak bilindiği için, bu faktörlerin varlığı durumunda hipertansiyona yönelik belirleme çalışmaları düzenli olarak yapılabilmektedir.

Bir kişide yüksek tansiyona dair teşhisin yapılabilmesi için tansiyonun uzun bir süre boyunca, trend olarak yüksek seyretmesi gerekir. Bunun ölçülebilmesi içinde genelde haftalık veya aylık şekilde izleme defterleri oluşturulur. Her gün aynı saatte yapılan ölçümler sayesinde kişinin tansiyonu kayıt altına alınır. Büyük tansiyon için 140 mmHg; küçük tansiyon için 90 mmHg üstü değerler kaydedilenler hipertansiyon hastası olarak kayıt altına alınır.

Teşhis süreci fiziki muayene ile başlar. Sözlü mülakat ve fiziki bazı emarelere dair kanıtlar aranır. Gerekmesi durumunda ise elektrokardiyogram, ekokardiyografi gibi yöntemler kullanılarak kalp ritmi ve kan basıncı kayıt altına alınır. Çoğu zaman ise kan basıncı takibi yapılır.

Fiziki Muayene

Genelde ilerlemiş primer hipertansiyon hastaları ağır şikayetler ile doktora başvurmaktadır. Sekonder hipertansiyon hastalarında ise, eğer hipertansiyonu ortaya çıkaracak sebep teşhis edilmişse hipertansiyona yönelik izleme çalışması zaten yapılmaktadır. Eğer hipertansiyonu ortaya çıkaran sebep tespit edilmemiş ve hasta şikayetlerle başvurmuşsa hastalığı ortaya çıkaran sebebin tespiti de hipertansiyon sayesinde mümkün hale gelmektedir.

Hastanın başvurmasından sonra ilk önce şikayetleri dinlenir. Sonrasında ise tıbbi öyküsü alınır. Gerekirse ailesinde hipertansiyona dair emareler olup olmadığının değerlendirilmesi için ailenin tıbbi öyküsü de alınır. Fiziki muayene aşamasına geçilir. Hipertansiyonun vücutta görsel ve fiziksel belirtiler verebileceği noktalar kontrol edilir. Göğüs ağrılarının varlığı ve nabız kontrol edilir. Kalp dinlenir. Eğer hipertansiyondan şüpheleniliyor ise kesin tanı amacıyla laboratuvar testlerine başvurulur. Genelde kan testi istenir ve sodyum seviyesi kontrol edilir. Sodyum seviyesinin fazlalığı hipertansiyon şüphesini güçlendirir. Kalbin ve kanın elektronik olarak takip edilip kayıt altına alınması için diğer testler istenir.

Elektrokardiyografi

  • Halk arasında EKG olarak bilinir. Kalbin elektriksel aktivitesini izlemek amacıyla uygulanabilecek ideal test yöntemlerinden bir tanesidir. Tansiyonun belirlenmesinde kalbin rolü ile hipertansiyonun kalp üzerindeki etkileri düşünüldüğünde bu testin yapılması elzem hale gelmektedir.
  • EKG ortalama olarak on dakika sürer.
  • Cildin belirli bölgelerine yapıştırılan elektrotlar yardımıyla bilgiler elde edilir.
  • Amaç kalbin elektriksel aktivitesini takip etmektir. Kalp ritmi, kalp frekansı, elektriğin yayılışı, reaksiyonu izlenir.
  • Ayrıca efor testinin uygulanması sırasında da EKG’den yararlanılabilir.

Ekokardiyografi

Kalbin ve kalp kapaklarının incelenmesinde en çok kullanılan yöntemlerden birisi ekokardiyografidir. Ses dalgaları yardımıyla kalbin şekli ve fonksiyonları hakkında bilgi edinilebilir. EKG ile benzer işlevleri yerine getirmekle birlikte daha fazla görsel kanıt elde edilmesini sağlar. Ayrıca kalbin çalışmasını etkileyen hastalıkların ortaya çıkarılmasında da oldukça etkili bir test yöntemidir.

Kan Basıncı Takibi

Herhangi bir kişinin günlük faaliyetler içerisinde kan basıncı çok üst seviyelere çıkabilirken aynı şekilde çok düşük seviyelere de inebilir. Bu durum kişide hipertansiyon olduğunun kanıtı olmadığı gibi aynı zamanda hipotansiyon olduğunun da kanıtı değildir. Kişide herhangi bir tansiyon hastalığının olabilmesi için ilgili durumun uzun süreler boyunca o kişide gözlenmesi gerekir.

Hipertansiyon oldukça az belirti veren bir hastalıktır. Hipotansiyon ise daha az belirti vermektedir. Yani genel olarak tansiyon hastalıkları az belirti vermektedir. Genelde anlık şoklar yaratmak yerine vücudu içten içe bitirmektedirler. Kişinin bazı belirtilerle hastaneye başvurması uzun süreler alabilmektedir. Başka bir hastalığın muayenesi aşamasında hipertansiyon şüphesinin oluşması oldukça muhtemeldir. Bu durumlarda hastaya, tansiyon durumunun sürekli olarak takip edilmesi gerektiği söylenir.

Bir kişide bir hafta veya bir ay kadar aynı tansiyon trendinin (yüksek ya da düşük) görülmesi onun ilgili hastalığa sahip olduğunun göstergesidir. Doktorlar da bu şüpheyi doğrulamak için kişinin kan basıncının belirli bir süre izlenmesini isteyebilir. Hasta bir hafta veya bir ay boyunca hastaneye giderek (ya da imkanı varsa evinde uygun şartlarda) tansiyonunu ölçtürür. Ölçüm bir deftere kayıt edilir. Böylece uzun süreli olarak hastanın tansiyonu kayıt altına alınır. Günümüzde bunun yapılması için elektronik cihazlar da bulunmaktadır. Bir haftalığına kola bağlanan bir elektronik cihaz her gün aynı saatte tansiyonu ölçerek kayıt altına almakta; sonrasında ise doktorun bilgisayarına göndermektedir.

Yüksek Tansiyon (Hipertansiyon) Risk Faktörleri

Her insanın tansiyonu onun yaşam tarzına uygun ideal bir noktada konumlanır. Bu konumu bozma ihtimali bulunan her türlü durum da risk faktörleri arasında sayılabilir. Günümüzde birçok insanın tansiyonu ideal seviyenin oldukça uzağındadır. Bunun başlıca sebebi de risk faktörlerinin oldukça fazla olmasıdır. Başta beslenme alışkanlıkları olmak üzere birçok diğer faktör tansiyon seviyesi üzerinde belirleyici rol oynamaktadır. Tüm faktörlerin yazılması mümkün olmasa da tüm tansiyon hastalarının büyük bir yüzdesini kaplayan dört – beş risk faktörünün yazılması mümkündür.

Sigara içenler başlıca risk grubunu oluşturur. Tütün çiğnemek, bir şekilde tütün ürünleri ile temasa geçmek damar sağlığı üzerinde olumsuz etkiye sahiptir. Damarların esnekliğinin azalmasında ve sertleşmesinde, içlerinde tortu birikmesinde başlıca faktör sigara kullanımıdır. Sigara içmek kadar içenlerin yanında bulunmak da kişiyi risk faktörlerini taşır hale getirmektedir.

Aşırı alkol kullanımı da başka bir risk grubunun oluşmasına sebep olur. Alkol kullanıldığında geçici süreliğine kan basıncı artar. Sebebi kalbin normalden daha verimsiz çalışmasıdır. Hücrelere yeterli oksijen ancak kan basıncının artması ile mümkündür. Sürekli fazla içki tüketimi hipertansiyonun kronik olarak gelişmesini sağlar. Günlük içki tüketiminin iki kadehten fazla olmaması gerekmektedir.

Obezite veya hızlı kilo alımı da risk grubunun oluşmasına sebep olur. Fazla kilo beraberinde fazla oksijen ve kan ihtiyacını doğurur. Fazla kanın kısa vadede oluşturulması zor olduğundan kan basıncı artırılır. İlişkili olmakla beraber hareketsiz bir hayat sürmek de başlıca risk gruplarından birisidir. Kalp verimsiz çalışmaya başlar ve zaman içerisinde hipertansiyon gelişir.

Yaş

Yaş yani yaşlanma vücudun her parçasında olduğu gibi kalpte ve damarlarda; böbreklerde ve diğer organlarda yıpranmaya sebep olur. Kalbin ritminin bozulması, elektriksel aktivitesinin azalması; kalp hastalıklarının ortaya çıkması ve dolaşımı etkilemesi yaşla beraber artan ihtimaller barındırır. Aynı şekilde damar sağlığının bozulması; damarlarda yağlanmanın ve yırtılmanın görülmesi söz konusudur. Böbreklerdeki fonksiyon kayıpları da sodyum seviyesinin artmasını sağlamakta, sıvının atılamamasını da beraberinde getirmektedir. Sonuç olarak ideal çalışan dolaşım sistemi tüm girdilerin yıpranmasından sonra idealden uzaklaşmakta ve hipertansiyonun ortaya çıkmasına sebep olmaktadır.

İstatistiksel olarak değerlendirildiğinde erkeklerde hipertansiyon görülme riski kadınlara göre daha fazladır. Kırk beş yaşından büyük erkekler ile altmış beş yaşından büyük kadınlar hipertansiyonun risk grubu içerisindedir. İki yaş grubu içerisinde yer alanların düzenli olarak tansiyonlarını ölçtürmelerinde erken teşhis açısından büyük bir fayda vardır.

Genetik Yatkınlık

Hipertansiyonu ortaya çıkaran hastalıklara, sendromlara ve diğer her türlü duruma yatkın olmak beraberinde hipertansiyon riskinin de artmasına sebep olmaktadır. Annede ve babada hipertansiyon olması, hipertansiyonu ortaya çıkaran bir durum olması kişinin kendisinde ve kardeşlerinde hipertansiyon ortaya çıkma riskini yüzde elli kadar artırır.

Diyabet

Diyabeti olan kişilerin böbrek fonksiyonlarında sorunlar mevcuttur. Sıvı miktarının belirlenmesi, plazma sayısı ve sodyum oranı böbrekler tarafından belirlenmektedir. Bozuk böbrek fonksiyonları bu üç girdinin değişken oranlı olmasını sağladıklarından dolayı hipertansiyon riskini artırmaktadır. Sıvı miktarının, plazmanın ve sodyumun fazla olması kan basıncını artıran faktörlerdendir. Bir kişide diyabet olması aynı zamanda hipertansiyon riskinin de yüksek olmasını sağlar. Ayrıca diyabetli hastaların damar sağlıkları da tehlike altındadır. Damar sağlığının bozulması da ekstra olarak hipertansiyon riskini artıran faktörlerdendir.

Yüksek Tansiyon (Hipertansiyon) Komplikasyonları

Yüksek tansiyon oldukça tehlikeli bir hastalıktır. Tıp dünyasında takma isim olarak sessiz katil kullanılması hastalığın ne kadar ciddi olduğunu anlatmak için yeterlidir. İstatistiksel olarak incelendiğinde her yıl milyonlarca insan hipertansiyon ve hipertansiyona bağlı komplikasyonlar sebebiyle ölmekte; ölmeyenler de hipertansiyona bağlı komplikasyonlar yüzünden hayat konforlarından büyük oranda feragat etmektedir.

Hipertansiyonun gelişimi primer veya sekonder olabilir. İkisinden hangisinin gerçekleştiği, komplikasyonların belirlenmesi açısından önemlidir. Ayrıca oldukça tehlikeli komplikasyonları geliştiren malign hipertansiyon da bulunmaktadır. Ani bir yükselme sonucunda damar yırtılmalarına bağlı olarak ani ölümler gerçekleştiren bu hipertansiyon türü nadiren görülmektedir.

Hipertansiyonun ortaya çıkaracağı komplikasyonlar ile hipertansiyonun seviyesi arasında bağlantı bulunur. Pre-hipertansiyon evresi, birinci evre ve ikinci evre hipertansiyonlar arasında komplikasyonlar açısından farklılıklar bulunmaktadır. Ayrıca tedavi edilmeyen her hipertansiyon vakası ikinci evreye doğru seyretmektedir. Yani uzun süre kontrol ve tedaviden uzak durulursa en ciddi komplikasyonlarla vücudun en zayıf olduğu zamanlarda karşılaşmak mümkündür.

Görme Bozuklukları

Her organı olduğu gibi gözleri de atardamarlar oksijen açısından besler. Atardamarlardan düzenli olarak aktarılan kan buradaki hücreleri besleyerek görme fonksiyonlarının sorunsuz olarak devam etmesini sağlar. Hipertansiyonun kan basıncını etkisi altına almasıyla beraber diğer birçok organda olduğu gibi gözlerde de fonksiyon kayıpları yaşanır. Görmede meydana gelen fonksiyon kayıpları daha kolay fark edilebilirdir. Ayrıca buradaki hücrelerin oldukça hassas olması, hipertansiyonun ilk etkilediği bölgelerden birinin göz olmasını sağlamaktadır.

Hipertansiyonun kontrol altına alınmadığı ve sürekli olarak yüksek seyrettiği durumlarda göz hücrelerinde meydana gelen bozulmadan dolayı bulanık görme, çift görme gibi sorunlar baş gösterecektir. Anlık yükselmenin fazla olduğu durumlarda çift görme ile; sürekli olarak da bulanık görme ile muhatap olmak mümkündür.

Organ Yetmezliği

Her organ orta atardamarlar yardımıyla beslenir. Bu damarlardan kan aracılığıyla oksijen ve besin alınır. Organ fonksiyonlarının arzu edildiği gibi yürüyebilmesi için oksijenin yeterli miktarda gelmesi oldukça önemlidir. Hipertansiyon durumunda oksijenin yeteri kadar taşınamaması söz konusu olduğundan dolayı ileri dereceli hipertansiyon vakalarında organ yetmezlikleri ile sıkça karşılaşılır. Özellikle böbreklerde ve kalpte görülen yetmezlik tehlikelidir. Bu organlarda meydana gelen yetmezlik yüzünden hipertansiyon tetiklenmekte, birçok hastalık ve ölüm riski ortaya çıkmaktadır.

İnme

Damarlar organlara olduğu kadar dokulara ve bölgelere de oksijen sağlamaktadır. Hipertansiyon durumunda hayati olmayan bölgelere oksijen akışı kesilmekte, hipertansiyon durumu bittiğinde ise tekrar başlatılmaktadır. Bu otomatik bir süreç olarak gelişir. Hipertansiyon durumunun tedavi edilmemesi ve kontrolden çıkması durumunda ellere, ayaklara veya vücudun sinir sistemine oksijen iletimi kesilecektir. Uzun süreli kesilme de beraberinde kısmi veya tam felci getirecektir. Kısmi felçlerin büyük bir kısmının sebebi hipertansiyondur. Özellikle beyin fonksiyonları üzerindeki yıkıcı etkisi felçlerin oluşma sebepleri arasındadır.

Kalp Krizi

Hipertansiyonun ortaya çıkmasından sonra kalp, organların ve dokuların ihtiyaç duyduğu oksijeni sağlayabilmek amacıyla normalden çok daha fazla atım gerçekleştirecektir. Normalin üzerinde faaliyet gösteriyor olması zaman içerisinde kalp kaslarında yağlanmaya, kapakçıklarda bozulmaya ve giren – çıkan damarlarda zedelenmeye sebep olacaktır. Tüm bunların bileşkesi olarak hormon dengesinin de bozulmasıyla beraber hipertansiyon hastalarında kalp krizi riski oldukça fazlalaşacaktır. Obezite gibi sorunlar da hipertansiyon hatasında var ise kalp krizi riski iki – üç katına çıkmaktadır.

Aort Anevrizması

Aort damarları, atardamarlardır. Atardamarlar üzerindeki her türlü faktör tansiyonu; tansiyon da bu faktörleri desteklemekte ve riskini artırmaktadır. Atardamarlar üzerinde meydana gelen büyüme anevrizma olarak adlandırılır. Atardamarın spesifik bir noktasında meydana gelen, hacminin yüzde elliye varan oranda artmasına sebep olan bu durum, bölgede kanın toplanmasına ve sonrasında anlık olarak salınmasına sebep olmaktadır. Hipertansiyon durumunda aort anevrizmasının gelişme riski yüksektir.

Yüksek Tansiyon (Hipertansiyon) Nasıl Önlenir

Yüksek kan basıncı yani hipertansiyon oldukça tehlikeli bir hastalıktır. Sadece kendisinin bile yarattığı komplikasyonlar oldukça ölümcüldür. Sebep olduğu sendromlar ve hastalıklar da oldukça ölümcül olabilmektedir. Hastalığın ortaya çıkardığı belirtilerin kısa ve orta vadede oldukça az olması, hipertansiyonun fark edilebilmesinin önüne geçmektedir. Hastalığı önlemek için yapılması gereken şeylerin eksenini de vücuttaki sıvı miktarını düzenlemek, böbrek fonksiyonlarını korumak, kalp sağlığına ve damar sağlığına dikkat etmek, kandaki sodyum miktarını kontrol etmek oluşturmaktadır.

Alkol ve Sigara Tüketiminin Kesilmesi

Sigara damar esnekliğinin ortadan kalkıp damarlarda sertleşmenin gelişmesine sebep olmakta. Ayrıca içerisindeki zararlı maddelerin damarlar içerisinde birikmesi de söz konusu. Aynı şekilde zehirli maddelerin tetiklediği bazı durumlar sayesinde damarlar içerisindeki yağ birikimi de artmakta. Tüm bu süreç damarların esnekliğini kaybetmesini ve kan basıncının artmasını sağlıyor. Sigaranın bırakılması, yüksek tansiyonun ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlerin başında geliyor. Kalp ve damar sağlığının korunması, akciğer sağlığının ve oksijen kalitesinin korunması, fiziksel aktiviteleri engelleme kapasitesinin azaltılması gibi birçok durum sigaranın bırakılması ile mümkün hale geliyor.

Sigara kadar olmasa da alkol de hipertansiyon riskini artıran maddeler arasında bulunmakta. Alkolün alınmasından sonra geçici de olsa tansiyon yükseliyor. Kalp, vücudun ihtiyaç duyduğu oksijeni sağlayabilmek için kan basıncını dengelemek amacıyla daha çok çalışıyor ve zaman içerisinde fazla alkol kullanımına bağlı olarak kalp yetmezliği gelişmiş oluyor. Alkol bırakılmasa dahi günde iki kadehin üzerine çıkılmaması tansiyon seviyesinin korunabilmesi için hayati önem taşıyor.

Düzenli Egzersiz

Günde en az yarım saat spor yapmak, hipertansiyonu engellemek için oldukça faydalıdır. Yapılan egzersizler yardımıyla metabolizma, akciğer fonksiyonları ve kan akışı stabil hale getirilebilir. Hareketsiz yaşamın oluşturduğu hipertansiyon riskinin ortadan kaldırılması için düzenli spor egzersizlerinin yapılması şarttır.

Ayrıca kilo problemi olanların spor egzersizleri yaparak kilo vermeleri damar sağlıkları ile kalp sağlıklarının yerine gelmesini sağlamaktadır. Sağlıklı kalp – damar sistemi sayesinde de hipertansiyon riski büyük oranda düşmektedir.

Sağlıklı Beslenme ve Uyku Düzeni

Düzenli ve sağlıklı beslenmek sindirim sisteminin düzenli olarak çalışmasını sağlamakta. Aynı zamanda kana karışacak maddelerin kabaca kontrolü de düzenli ve sağlıklı bir beslenme ile mümkündür. Tuz alımının sınırlandırılması, kandaki tuz miktarının azalmasını sağlayacaktır. Bu sayede sıvı oranı da azalacak, hipertansiyonu ortaya çıkaracak durumlardan iki tanesi elenecektir. Yani düzenli ve sağlıklı beslenmek hipertansiyonun engellenmesi için yapılması gerekenlerin başında gelmektedir.

Hormon düzeninin sağlanması ve vücudun dengeye girebilmesi için yapılması gereken şeylerden bir diğeri uyku düzenini kurmaktır. Sadece uykuda salgılanabilen bazı hormonlar, kalp fonksiyonları, tiroid fonksiyonları, böbreküstü bezlerinin çalışma düzenleri düzenli ve yeterli uyku ile yakından alakalıdır. Hipertansiyon riskini düşürmek isteyenlerin mutlaka düzenli ve yeterli uyuması gerekmektedir.

Stresten Kurtulmak

Psikolojik faktörlerin vücut sağlığı üzerindeki etkisi oldukça büyüktür. Uzun süreli stres ve depresyon hallerinde kalp fonksiyonlarında, damar esnekliğinde ve diğer birçok hormon faaliyetinde olumsuz gelişmeler gözlenmektedir. Bunlara bağlı olarak zaman içerisinde hipertansiyonu ortaya çıkarabilecek durumlar belirmekte; süreç daha da ilerlediğinde ise hipertansiyon geri dönülemez bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Hipertansiyon riskini azaltmak isteyenlerin stresten uzak durması oldukça önemlidir.

Stresi doğuran faktörlerin iş yaşamı, sosyal yaşam ya da ikili ilişkiler olması muhtemeldir. Tüm bu girdilerdeki olumsuz durumların düzeltilmesi, gerekiyorsa uzaklaşılması oldukça faydalı olacaktır. Şehir yaşamının getirdiği stres de hipertansiyonun başlıca sebepleri arasında yer almaktadır. Eğer hipertansiyona dair şüpheler var ise kırsal ve yeşil bir kesime yerleşmek hastalığın erken evrede kendiliğinden tedavisini sağlayacaktır.

Sık Sorulan Sorular

Tansiyonun kendini ve özel olarak hipertansiyon oldukça geniş bir konudur. Dolaşım sisteminin temas alanı oldukça geni olduğundan, dışsal faktörlerden çok fazla etkilendiğinden dolayı hipertansiyonu ortaya çıkaran sebepleri net olarak sıralamak mümkün değildir. Sebebi bilinmeyen hipertansiyon vakaları, bilinen vakaların dokuz kat üzerindedir. Bu kadar karanlık nokta olsa da hipertansiyona dair sık sorulan soruların cevaplanması, risk grubunda olanların kafasındaki soru işaretlerinin giderilmesi açısından oldukça faydalı olacaktır.

Normal tansiyon aralığı nedir?

Tansiyon atardamarlara kanın yaptığı içsel baskı anlamındadır. Kan, damarlardan geçerken damarlarda dışa doğru baskı oluşturmaktadır. İdeal kan basıncında damarlar bu basınca kolayca dayanabilir ancak idealin dışındaki bir basınçta damarlar zorlanır. İdeal kan basıncı yani normal kan basıncı da kişiden kişiye, kişinin içinde bulunduğu duruma ve psikolojisine göre değişebilir. Genel olarak 120 – 80 mmHg normal olarak kabul edilmektedir. Kişinin spor yapması, uyuması, yemek yemesi kan basıncını değiştiren onlarca faktörden yalnızca birkaç tanesidir. Heyecanlı bir olay anlık olarak kan basıncının fırlamasına sebep olabilir. Bu durum kişide hipertansiyon olduğu anlamı taşımaz. Hipertansiyon için kişinin en azından bir hafta boyunca yüksek tansiyon değerlerini vermesi gerekmektedir.

Yüksek tansiyon beyin kanamasına sebep olur mu?

Hipertansiyonun kontrol altında tutulabilen iki çeşidi bulunur. Bunlardan birincisi olan primer hipertansiyon uzun yıllar boyunca gelişim gösterir ve fark edilebilirdir. Yani, ölümcül sorunlar ortaya çıkarmadan kontrol altına alınabilir durumdadır. Sekonder hipertansiyon ise görece hızlı gelişiyor olmasına rağmen onu ortaya çıkaracak sebepler bilindiği için tahmin edilebilir durumdadır. Bu açıdan değerlendirildiğinde yine kontrol altında tutulabilirdir. Üçüncü bir hipertansiyon tipi olan malign hipertansiyon ise hiç beklenmedik bir anda meydana gelen ani tansiyon yükselmelerini ifade eder ki bu tip hipertansiyon kontrol edilebilir değildir. Kan damarlarında bir anda meydana gelen basınç yükselmesi çok ciddi sonuçlar ortaya çıkarabilir. Baş dönmesi, bayılma, bilinç kaybı bu sonuçlardan bazıları iken damar yırtılmaları da görülebilir. Bu damar yırtılmaları damarın en zayıf olduğu noktadan olur ve bu nokta beyinde ise hipertansiyon beyin kanamasını ortaya çıkarabilir.

Yüksek tansiyon kalıcı hasar bırakır mı?

Yüksek tansiyonun her türü kalıcı hasar bırakma potansiyeline sahiptir. Damarlar üzerinde, kalp üzerinde, beyin üzerinde ve diğer organlar üzerinde bu hasarlar ortaya çıkabilir. Bazıları ölümcül olabileceği gibi bazıları da yalnızca kişinin hayatından konfor çalar. Ayrıca kalıcı hasarlara bağlı olarak birçok hastalığın gelişme riski bulunmaktadır.

Menopoz yüksek tansiyona sebep olur mu?

Menopoz dönemi kadın vücudunun ve hormon düzeninin değiştiği bir dönemdir. Menopoz döneminde salgılanan bazı hormonların yüksek seviyede olması, bazılarının da hiç salgılanmaması kandaki sodyum miktarını etkileyebilir. Menopoz ve sonrasındaki dönemde hipertansiyon gelişme riski bulunur. Genel olarak altmış beş yaş üstü kadınlarda hipertansiyon riski fazladır.

Tansiyonu yükselten gıdalar nelerdir?

Tansiyonu yükselten birçok gıda bulunur. Başta sodyum içeren gıdalar olmak üzere hormonlara ve damar sertleşmesine müdahale eden birçok mineral bu gıdaların temelini oluşturur. Genel olarak saymak gerekirse:

  • Aşırı kafeinli içecekler,
  • Şeker miktarı fazla olan her türlü besin,
  • Aşırı yağlı veya kızartılarak sunulan besinler,
  • Sürekli olarak fazla tüketilen alkol,
  • Bazı çay çeşitleri.

Bunlara ek olarak, kişinin durumuna göre değişen bazı gıdalar da tansiyonun anlık olarak yükselmesine sebep olabilir. Kalp – damar sağlığının korunması için tüketin besinlere dikkat edilmesi oldukça önemlidir.

Tansiyon yükselmesi ağız kuruluğu yapar mı?

Tansiyonun ağız kuruluğuna yol açıp açmadığı tam olarak bilinmemekle birlikte ağız kuruluğunun sürekli hale gelmesi halinde bir doktora başvurulmasında fayda vardır.

El ve ayak şişmesinin sebebi yüksek tansiyon olabilir mi?

Yüksek tansiyon hastalarının damar sağlıklarında bozulmalar vardır. Bu bozulmalar zaman içerisinde artar. El ve ayaklar vücudun uç noktalarıdır ve oksijenin yetersiz olduğu durumlarda kan akışının azaltıldığı noktaların başında gelir. Tansiyon hastalarında bu duruma bağlı olarak el – ayak şişmeleri ile karşılaşılabilir.

Yüksek tansiyon burun kanamasına neden olur mu?

Burunda meydana gelen kanamaların birçok sebebi bulunur. Bu sebeplerden biri de yüksek tansiyondur. Burun kılcal damarlarında tansiyon yükselmesine bağlı olarak çatlamalar meydana gelebilir. Bunlar tehlikeli olmamakla beraber bir doktora başvurmakta fayda vardır.

Yüksek tansiyon için bitkisel tedavi yöntemleri nelerdir?

Vücudun çeşitli bitkiler ile desteklenmesi birçok hastalıkta olduğu gibi hipertansiyonda da faydalı olabilir. Bitkisel yöntemlerden yararlanırken bunun ana tedavi yöntemi olarak değil de rahatlatıcı ve destekleyici bir yöntem olarak kullanıldığının bilinmesi gerekmektedir. Hipertansiyon durumunda vücudun sodyum seviyesini azaltmak amacıyla bitkisel tüketim yapılabilir. Dikkat edilmesi gereken şeylerden birisi, alınacak bitkilerdeki tuz miktarının sıfır olması ya da çok az olması gerektiğidir.

Sarımsak hipertansiyonun şok etkisinin önüne geçebilmek için tüketilebilecek başlıca bitkilerdendir. Tek başına tüketilemediği durumlarda yoğurt ile karıştırılarak tüketilebilir. Ayrıca gün içerisinde tüketilen besinlerin içerisine bir miktar koymak önleyici tedavi yöntemi olarak oldukça faydalı olacaktır.

Limon, bal ve ılık su karışımını her gün sabah tüketmek yüksek tansiyonunun engellenmesi için oldukça faydalı olacaktır. Balın, doğal bal olması gerekmektedir. Ayrıca bal miktarının bir çay kaşığı ile sınırlandırılması faydalı olacaktır.

Potasyumun günlük alım miktarını artırmak, damar genişlemesini sağladığı için hipertansiyona iyi gelecektir. Günlük iki adet küçük veya bir adet büyük muz tüketmek hipertansiyonu önlemek açısından oldukça yararlıdır.

Böbrek fonksiyonlarının artırılmasını sağlayan yiyecekler de hipertansiyonun etkisinin kırılmasına yardımcı olacaktır. Özellikle sodyum seviyesinin düşürülmesi için limon ve maydanoz karışımlarının tüketilmesi tavsiye edilir. İdrar söktürücü etkisi olan bu iki bitkinin ılık su ile karıştırılması ve günde bir bardak tüketilmesi gerekmektedir.

Kandaki yağlardan birisi olan kolesterol seviyesinin kontrol altında tutulması, hipertansiyonun da kontrol altında tutulmasını sağlayacaktır. Yulaf kötü kolesterolü kontrol altında tutmada oldukça önemli bir besindir. Günlük bir kase kadar tüketimi yüksek tansiyonu engellemede oldukça faydalı olacaktır.

Keklik otu, kedi otu, lavanta, ulak otu, karahindiba, çarkıfelek çiçeği yüksek olan tansiyonun düşürülmesi ve tansiyon hastasının rahatlatılması için kullanılabilecek bazı bitkilerdir. Yine de doktor tavsiyesi ile bitkisel tedavileri uygulamak daha akılcı bir yöntem olacaktır.

Yüksek tansiyon durumunda tüketilmesi gereken besinler nelerdir?

Yüksek tansiyon hastalarının oldukça özel perhizler uygulaması gerekir. Başta tuz olmak üzere damar sertliğini artıran, kalbin hızlı çalışmasını sağlayacak besinlerden uzak durulmalıdır. Ayrıca düzenli, sık ve az beslenmek tansiyon yükselmesini ihtimalini düşürmektedir. Günlük alınması gereken kalori miktarını çok fazla öğüne bölmek vücudun bir anda yorulmasının önüne geçecektir.

Potasyum, kalsiyum ve magnezyum minerallerini içeren besinleri tüketmek, hipertansiyonun ortaya çıkma ihtimalini düşürürken hipertansiyon hastalarının günlük yaşamını da daha konforlu hale getirecektir. Ayrıca hazır sosların (ketçap, mayonez vs.) kullanımından uzak durulması, bu hazır sosların içerdiği tuzdan da uzak durulabilmesi için gereklidir. Doğal, taze ve yeşil ağırlıklı beslenmek; balık tüketimini bir miktar artırmak faydalı olacaktır. Yağlı kırmızı et tüketiminden hem damar sağlığı için hem de kolesterol seviyesi için uzak durulmalıdır. Süt ve süt ürünleri, muz, kayısı, üzüm, kereviz, brokoli, ıspanak, badem, fındık, patates, yer fıstığı, avokado, kuru üzüm başlıca tüketim malzemeleri arasında yer almalıdır. Ayrıca düzenli bir beslenmenin spor egzersizleri ile desteklenmesi gerekir.

Yüksek tansiyon için hangi bölüme gidilir?

Toplumda en sık karşılaşılan metabolizma sorunlarının başında yüksek tansiyon gelir. Yüksek tansiyon genelde aile hekimleri, acil hekimleri ya da dahiliye hekimleri tarafından teşhis edilir. Bazen tedavi prosedürü kardiyoloji bölümü tarafından uygulansa da hastanın ilk aşamada yapması gereken şey dahiliye bölümüne başvurmasıdır.

Yüksek tansiyon hangi hastalıkların belirtisidir?

Kan basıncı birçok hastalıktan, durumdan, sendromdan ve sorundan doğrudan ya da dolaylı olacak şekilde etkilenmektedir. Tansiyonunun sürekli olarak yüksek seyretmesine kalp ve damar hastalıkları, obezite, diyabet, uyku apnesi ve hormon hastalıkları sebep olmaktadır.

Yüksek tansiyon kaç yaşında başlar?

Yüksek tansiyonun ortaya çıkmasına sebep olan doku deformasyonları ve risk faktörleri ergenlik sonrasında dönemde kümülatif olarak artmaktadır. Genelde kırk yaşından sonra sık karşılaşılan bir metabolizma hastalığı olan yüksek tansiyon zaman zaman ergenlik öncesindeki dönemde de gelişmektedir.

Yüksek tansiyonu olan nasıl beslenmelidir?

Yüksek tansiyonu olanlarda beslenme alışkanlıklarının sağlıklı bir forma oturtulması oldukça önemlidir. Hastalar tuz yoksun bir diyet ile hayatlarını devam ettirmek zorundadır. Ayrıca yüksek tansiyona sebep olan diyabet gibi hastalıklar söz konusu ise hem tuzdan hem de şekerden yoksun bir diyet uygulanmalıdır.

Yüksek tansiyonu olan nelere dikkat etmelidir?

Yüksek tansiyon oldukça ilerleyici ve zarar verici, tedavi edilmediği takdirde de ölümcül olabilen bir sorundur. Doğal olarak hastalar yaşam tarzlarını değiştirmek zorundadır. Aşırı sıcak ve nemli ortamlardan uzak durulmalıdır. Duş ılık veya soğuk alınmalıdır. Beslenme alışkanlıklarından tuz ve salça çıkarılmalıdır. Günde en az iki litre su tüketilmelidir. Hafif – orta efor gerektiren sporlara başlanmalıdır.

Yüksek tansiyon kusmaya neden olur mu?

Yüksek tansiyonunun ileri evrelerinde kan dolaşımının ciddi manada bozulmasından ve şiddetlenmesinden dolayı besin tüketiminden sonra mideye aktarılacak kan miktarı konusunda sıkıntılar gelişebilir. Bunun doğal bir sonucu olarak da sürekli mide bulantısı ve kusma ile karşılaşılabilir.

Yüksek tansiyon hamilelikte ne gibi sorunlara yol açar?

Hamilelik oldukça özel bir dönemdir. Bu dönemden önce gebe yüksek tansiyon hastası ise oldukça dikkatli olunmalıdır. Yüksek tansiyon hem annede hem de bebekte kalp – damar sorunlarını ortaya çıkarabilmektedir. Anne, ceninin yükünü taşıyamadığından dolayı kalp krizi riski altındadır. Ayrıca ciddi halsizlik ve yorgunluk durumları da ortaya çıkabilir.

Yüksek tansiyon tehlikeli mi?

Damar sağlığının korunması için içerisinden geçen kanın basıncı çok önemlidir. Kan basıncının normal seviyelerin üzerine çıkması kalp – damar sağlığını uzun vadede bozar. Tedavi edilmeyen yüksek tansiyon vakalarında damar sağlığı o denli bozulur ki damar bir noktadan patlayabilir. Özellikle beyin bölgesindeki damarların patlaması ölüm riskini getirir. Günümüzde, tedavisi devam ediyor olmasına rağmen yüksek tansiyondan ölen hastalar vardır. Yani yüksek tansiyon oldukça tehlikeli bir hastalıktır.

Yüksek tansiyon genetik mi?

Yüksek tansiyonunun ortaya çıkmasında genetik faktörler kadar çevresel faktörler de etkilidir. Özellikle hareketsiz bir yaşam ve beslenme alışkanlıklarının bozuk olması uzun vadede yüksek tansiyonu geliştirir. Ailesinde yüksek tansiyon olanlar da risk grubundadır ancak yüksek tansiyonun gelişmesi için çevresel faktörlerin tetikleyici olması gerekir.

Yüksek tansiyon zararlı mı?

Yüksek tansiyon kısa ve orta vadede zararsız bir hastalıkmış izlenimi uyandırabilir. Ancak tedavi ediliyor olsa dahi anlık ataklardan dolayı kalp – damar sağlığı ciddi derecede bozulur. Hastalığın zararı öyle bir seviye gelir ki cerrahi uygulamalar bile hastanın hayatını kurtarmaya yetmez. Yani evet, yüksek tansiyon tehlikeli bir hastalıktır.