Saçkıran (Alopesi Areata) Tedavisi
- Saçkıran Hastalığı Tedavi Türleri
- Saçkıran Tedavisinde Çinko Takviyesi
- Saçkıran Tedavisinde Ginseng Takviyesi ve Bitkisel Yağlar
- Saçkıran Tedavisinde Prebiyotikler ve Kuersetin Tedavisi
- Saçkıran Tedavisinde Steroid Tedavileri
- Saçkıran Tedavisinde Ditranol Tedavisi
- Saçkıran Tedavisinde Ultraviyole Işık Uygulaması
- Sık Sorulan Sorular
- Saçkıran Hastalığı Sonucu Hasta Tamamen Kel Kalır Mı?
- Saçkıran Hastalığı Vücutta Diğer Bölgelere Sıçrar Mı? Bulaşıcı Mıdır?
- Saçkıran Tedavi Edilmediği Takdirde Ne Gibi Sonuçlar Ortaya Çıkar?
- Saçkıranın Ortaya Çıkış Sebebi Sadece Genetik Yatkınlık Mıdır?
- Saçkıran Başka Hastalıkların Habercisi Midir?
- Saçkıran Tekrarlar Mı?
- Saçkıran Hastalığının Tedavisinde Kullanılan Alternatif Tıp Yöntemleri Nelerdir?
- Saçkıran Hangi Yaşlarda Görülür?
- Saçkıran Tedavisi İçin Hangi Doktora Gidilmesi Gerekir?
- Saçkıran Tedavisi Nasıl Yapılır?
- Saçkıran Tedavisi Ne Kadar Sürer?
Saçkıran hastalığı yani tıp dilindeki isimlendirmesiyle alopesi areata hastalığı, vücudun kendi kendine ürettiği hastalıklar sınıfına girmektedir. Hastalık halk arasında kılkıran, sakalkıran gibi isimlerle de biliniyor olmasına rağmen en çok kullanılan saçkırandır. Bu kullanımın yaygın olmasının sebebi hastalığın genelde saç bölgesinde ortaya çıkıyor ve ortaya çıktığı bölgedeki saç köklerini yok ediyor olmasındandır.
Hastalık bağışıklık sistemine bağlı olarak gelişir. Bağışıklık sisteminin zayıflaması sonucu ortaya çıktığı için bağışıklık sistemini zayıflatan her türlü durum saçkıranın sebepleri arasına girmektedir. Zaten hastalığın nedenleri çok geniş bir spektrumda olduğu için, hastalık şikayetiyle başvuran kişilerde bu nedeni saptamak çok zordur.
Bilindiği üzere bağışıklık sistemi vücudun korunmasından sorumludur. Vücut bir sistemler bütünü olduğu için her görevi bir sistem üstlenmiş durumdadır. Örneğin vücuda enerji alınımı tamamen sindirim sisteminin göreviyken; alınan besinlerdeki yabancı ve zararlı maddelerin ayrıştırılarak yok edilmesi bağışıklık sisteminin görevidir. Birçok sebebe bağlı olarak bağışıklık sistemi etkinliğini kaybedebilir. Bu etkinlik kaybetme durumunun boyutuna bağlı olarak da otoimmün denilen hastalık grubu ortaya çıkabilir. Saçkıran da otoimmün hastalıklar sınıfında tiroid, tip 1 diyabet gibi hastalıklarla beraber anılmaktadır.
Bağışıklık sisteminin zararlı bir maddeyi algılama kapasitesi kendi deneyimlerine ve DNA yoluyla aktarılan deneyimlere bağlıdır. Yani kişinin vücudu hangi maddenin zararlı hangisinin yararlı olduğuna tecrübeleri ışığında karar vermektedir. Herhangi bir virüs ya da bakteri vücuda girdiğinde o bölgedeki T ve B lenfositleri giren virüsü ya da bakteriyi tanıyarak anında saldırmaya başlamaktadır. Bu tanıma işinin otomatik hale gelmesi de bağışıklık kazanmak olarak bilinmektedir.
Halihazırda vücuda zararlı olan bir madde tespit edildiği takdirde T lenfositleri doğrudan ona saldırmaya başlarken B lenfositleri antikor üretmeye başlar. İki lenfosit tipinin de yetersiz kalması halinde bölgeye yeni lenfositler de gönderilir. Yani bu saldırı hali yabancı madde orada olduğu sürece devam etmektedir. Saldırının sona ermesi için yabancı ve zararlı maddenin tamamen yok edilmesi gerekmektedir.
Herhangi bir sebebe bağlı olarak bağışıklık sisteminin karar mekanizmasında sorun meydana gelmesi yani bağışıklık sisteminin zayıflaması halinde saç köklerini oluşturan lenfositlere bağışıklık sistemi tarafından saldırı başlar. Bu saldırıdan kendini korumak isteyen saç kökü lenfositleri sitonin adı verilen bir kimyasalı salgılamaya başlar. Normalde saldıran tarafı öldürmesi gereken bu kimyasal saç köklerini öldürür ve bizim saçkıran olarak bildiğimiz hastalık ortaya çıkar. Yani saçkıranın sebebi bağışıklık sisteminin kendisidir. Ayrıca mantar veya enfeksiyon sonucu olmadığı için de bulaşıcı hastalıklar sınıfına girmemektedir.
Saçkıran Tedavisi Hakkında
Saçkıran hastalığının tedavi edilmesinde birçok yaklaşım bulunur. Bu yaklaşımların tamamı uzun süreli olmakla beraber hastadan hastaya değişiklik gösteren şekillerde olmaktadır. Hastalığın tedavisi için sayılabilecek onlarca yöntem bulunur. Hepsi de farklı bir şekilde saç köklerini uyararak yeni saç oluşumunu sağlamayı hedeflemekle birlikte bazı tedavi yöntemlerinin bağışıklık sistemini kuvvetlendirmek üzerine kurgulandığını söylemek mümkündür.
Genel olarak hiçbir saçkıran tedavisi tek başına ilaç tedavisi şeklinde uygulanmaz. Bunun sebebi, bağışıklık sistemini zayıf düşüren olgunun, saçkıran tedavisinde kullanılan ilaçlar ile tedavi edilmesinin mümkün olmamasıdır. Bu yüzden saçkıran tedavisinin komplike bir uygulaması vardır. Hastanın hayat düzeni de dahil olmak üzere bağışıklık sistemi üzerinde olumsuz baskı oluşturan her türlü faktörün özel olarak incelenmesi ve sonrasında düzenlenmesi şeklinde ilerleyen bu süreç sonucunda hastalığın yüzde yüz tedavi edilmesi olası hale gelmektedir.
Saçkıran tedavisine dair bilinmesi gerekenlerin başında, hastalığın yüzde yüz tedavisinin olmamasıdır. Burada kastedilen durum hastalığın en net belirtisinin ortadan kaldırılması değildir. Birçok vakada, hastalığa ilaçlı tedavi uygulanmasa dahi hastalık bir yıl sonra tamamen ortadan kalkmaktadır. Ama saçkıran tedavisinin asıl amacı belirtiyi ortadan kaldırmak değil; hastalığın nedenini ortadan kaldırmaktır. Bağışıklık sistemini zayıf hale getiren durumların sayısı da düşünüldüğünde bu oldukça zordur.
Hastalığın tarihinin oldukça gerilere gitmesi insanların bu hastalığın tedavisi için kendilerince yöntemler geliştirmesine sebep olmuştur. Çeşitli bitkilerin köklerinden ve yapraklarından yapılan karışımlar bu tedavilerin başını çekmektedir. Saçkıran tedavisinin semptomlarına iyi gelebilecek karışımları yapmak mümkün olmakla birlikte herhangi bir şekilde hastalığı tekrarlamayacak şekilde tedavi etmek doğal yöntemler ile mümkün değildir. Ancak ve ancak hastalığa sebep olan bağışıklık sistemi sorununun ortadan kaldırılmasıyla hastalığın tedavisi mümkündür. Bunun dışındaki tüm yöntemler hurafe olmasa da geçicidir.
Tedavi yöntemleri geliştirilirken çeşitli dermatolojik gerçeklere göre hareket edilir. Örneğin saçkıranın geliştiği bölgenin irritasyona uğratılarak tedavi edilmesi birçok doğal yönteme de ilham vermektedir. Günümüzde saçkıranın ev ortamında yapılmaya çalışılan tedavilerinde genelde bölgeye sarımsak sürülmesi gibi bir durum söz konusudur. Esasen sarımsağın sürüldüğü bölge irritasyona uğrayıp uyarılmakta ve saç çıkması teşvik edilmektedir. Hasta bölgeler için yapılan uygulama bir nebze olsun doğrudur ancak sarımsağın sağlıklı saç köklerine değeceği de hesaba katılmalıdır. Sağlıklı saç köklerinin irritasyona uğraması, sağlıklarını kaybederek dökülmelerine sebep olacaktır. Bu dökülmenin kalıcı olabilmesi dahi söz konusudur.
Saçkıran Nedir
Saçkıran hastalığı bağışıklık sisteminin çeşitli sebeplere bağlı olarak zayıflaması sonrası gelişen, bulaşıcı olmayan, mantar enfeksiyonları sonucu saç dökülmesi ile sıkça karıştırılan otoimmün bir hastalıktır. Otoimmün olması tiroid, tip 1 diyabet gibi hastalıklarla aynı kefede incelenmesine sebep olur. Tabi diğer hastalıklar düşünüldüğünde saçkıran hastalığının yarattığı tehlikeler oldukça basit kalmaktadır. Hastalığın en tehlikeli olan etkisi psikolojik alana olmaktadır. Özgüven kaybı, sosyal yaşamda başarısızlık gibi durumlar saçkıran sonrası gelişebilmektedir.
Hastalık dünya üzerinde yaklaşık olarak %0,1 oranında görülmekle beraber günümüzde dermatoloji kliniklerine herhangi bir sebeple başvuran hastaların yaklaşık olarak yüzde ikisinde görülmektedir. Bu durum oldukça geniş kitleleri etkisi altına aldığının net bir kanıtıdır. Saçkıranın dünya üzerinde görülme sıklığı sürekli olarak artmaktadır. Bunun sebebinin hastalığa yakalanan insan sayısının artmasından mı yoksa bilinç seviyesinin yükselmesi sonrası doktora başvuruların artmasından mı kaynaklandığı tam olarak bilinmemektedir.
Hastalık herhangi bir yaş grubunda ortaya çıkabilir. Yapılan saha incelemelerinde kadınlarda ve erkeklerde birbirine yakın oranda görüldüğü gözlemlenmiştir. Yani hastalığın bir cinsiyet için daha etkili olduğunu söylemek yanlıştır. Yaş olarak ise bunun tam tersi bir durum söz konusudur. Hastalık, bir yaşındaki bir bebekte de görülebilir; seksen yaşındaki bir kadında da. Ancak sahadan alınan veriler derlendiğinde genel olarak on üç ile yirmi yaş arasında vakaların patlama yaptığı gözlenmektedir. Yani bu dönemler arasında her insanın geçmekte olduğu ergenlik süreci ile saçkıran arasında bir bağlantı olduğu düşünülmektedir. Bu bağlantının kanıtlanabilmesi söz konusu olmasa da etkisinin olduğu gerçektir.
Saçkıran hastalığının sebeplerini bulmak oldukça zordur. Teşhisi, hastalık acı ya da ağrı; kızarıklık ya da pullanma gibi belirtiler oluşturmadığı için, özellikle uzun saçlı insanlarda zor yapılır. Genelde saçları kesen kuaför tarafından veya hastanın kendi bedenini ayna karşısında detaylı olarak incelenmesiyle gün yüzüne çıkar. Belirti ve teşhis aşaması kadar tedavi aşaması da karmaşa içerisindedir. Her hastanın özel durumuna göre tedavi yönteminin belirlenmesi ve tıbbi değeri olan karışımların hazırlanması gerekmektedir. Birçok saçkıran hastalığı tedavi edilmediği takdirde kendiliğinden kaybolup gider. İyileştikten sonra nadiren tekrarlama gösterir. Altı ay ya da bir yıllık süre sonunda gitmeyen saçkıranlar ise tedavi edilseler dahi yüksek tekrarlama riskine sahiptirler. Genel olarak saçkıranın tekrarlama riskinin oldukça yüksek olduğunu söylemek mümkündür. Hastalığın tekrarlamaması için mutlaka altında yatan sebebin bulunması ve tedavi edilmesi gerekir. Eldeki imkanlar ile saçkıranın ortaya çıkmasına yani antikorların saç köklerine saldırmasına sebep olan faktörü bulmak oldukça zordur. En net nokta hastalığı psikolojik faktörlerin, özellikle de stresin tetiklediği yönündedir.
Hastalık erkeklerde ortaya çıktığında kellik ile karıştırılmaktadır. Özellikle de saç dökülmesinin ilk beklendiği bölgelerde görülüyorsa kişiler uzun süre doktora başvurmamaktadır. Bazen de hastalığın belirtiler ile mantar hastalıklarının belirtileri benzediği için mantar hastalığı ile karıştırılmaktadır. Bu açıdan hastalığın belirtilerinin çok iyi bilinmesi gerekmektedir.
Saçkıranın ortaya çıkmasından sonra çok az vakada saçların tamamı; bundan daha az vakada ise kılların tamamı dökülmektedir. Genelde erkek tipi saçkıran ortaya çıktığı için yayılım hızı ve yayılım alanı sınırlıdır. Yani ilk belirtinin ortaya çıktığı andan itibaren etkilenen alan oldukça sınırlı kalmaktadır. Bu bölge saç, sakal, kaş, kirpik veya vücudun kıl köklerine sahip olan başka bir bölgesi olabilir.
Saçkıran belirli hastalıkların veya bu hastalıkları tedavi için kullanılan ilaçların bağışıklık sistemini zayıflatması sonucu ortaya çıkabilir. Ortaya çıktıktan sonra fiziksel durumunu etkileyecek şekilde başka bir hastalığın oluşmasına sebep olmaz. Herhangi bir kişiye veya vücutta başka bir yere bulaşmaz. Saçkıranın en tehlikeli yönü hastayı psikolojik yönden inanılmaz derecede yıpratmasıdır. Hastalığa dair tedavilerin bazen yetersiz kalması da bu durumu tetikleyen unsurlardan bir tanesidir.
Hastalığın beslenme, vitamin eksikliği, mineral eksikliği, uyku düzeni, spor gibi durumlarla doğrudan ilişkisi bulunmaz ancak stres ile doğrudan ilişkisi bulunduğundan dolayı tüm bu sayılan durumlar da saçkıranı etkileyen / ortaya çıkaran faktörler arasında sayılabilir. Düzensiz beslenme, düzensiz uyku, spor yapmamak, vitamin ve mineralden yoksun kalmak gibi durumlar stres seviyesi üzerinde ciddi etkiye sahiptir. Bazen de doğrudan hormon üretimi kısmında etkili olmaktadırlar.
Hastalığın tedavisinde dermatoloji doktorunun uzmanlık derecesi oldukça önemlidir. Hasta için en ideal tedavi yöntemini seçmek, gerektiğinde en uygun serumu hazırlamak tamamen doktorun bilgi seviyesiyle alakalıdır. Standartlaştırılmış, genel kullanım için hazırlanmış ilaçlar ve yöntemler genelde kalıcı çözüm sunmaz. Özellikle internet ve televizyon ortamında reklamı yapılan reçetesiz ilaç ve tedaviler saçkıranı tedavi etmeyi bırakın, başka hastalıklara dahi sebep olabilirler. Bu yüzden hastanelerin dermatoloji kliniğinde görev yapan doktorlara doğrudan başvurmak her zaman daha iyi sonuçlar alınmasını sağlayacaktır.
Saçkıran, hastalığın oluşturduğu dökülme şekline veya tipine göre alt başlıklara ayrılır. Bunların hastalığın tedavisi aşamasına etkisi yoktur. Ayrıca erkek tipli ve dişi tipli olmak üzere farklı gelişim aşamaları izleyen iki tipe de ayrılmaktadır. Erkek veya dişi tipin saçkıranda etkin olması tedavi yöntemini doğrudan etkilemektedir.
Saçkıranın erkek tipli olarak belirlenmesi halinde hastalığın ortaya çıkışı ve ilerleyişi şu şekilde olmaktadır:
- Hastalık ufak bir bölgede bir anda ortaya çıkan saç dökülmesi ile başlar.
- Dökülen bölgedeki tüm saç kökleri yok olmuş gibi bir görüntü oluşur.
- İlk dökülmenin ardından hastalık çok ufak hızlarla etrafına yayılmaya başlar.
- Hastalığın ilk ortaya çıktığı alan oldukça sınırlıdır.
Eğer erkek tipi saç dökülmesi kadınlarda ortaya çıkıyorsa sebebin genetik olma ihtimali oldukça yüksektir. Bu durumda hastalığın kadın bedeni üzerinde verdiği belirtiler oldukça farklıdır. Vücudun, saçkıran çıkan bölgesi haricindeki her bölgesinde tüylenme artar. Halihazırda bulunan tüyler kalınlaşma eğilimi gösterir. Deri aşırı yağlanma başlar ve bu yağlanmaya bağlı olarak akne oluşumları çoğalır. Adet düzensizleşmeye başlar. Ayrıca kadınlarda görülen erkek tipi saçkıranın kesin bir tedavisi yoktur.
Eğer saçkıran dişi tipli ise belrtiler şu şekilde olacaktır:
- Hastalık ufak bir bölgede ancak alan sınırlaması olmadan ortaya çıkacaktır.
- İlk dökülmenin ardından yayılma süreci oldukça hızlı olacaktır.
- Genelde tam saç dökülmesinin veya tam kıl dökülmesinin gerçekleştiği saçkıran tipi dişi tiplidir.
- Hastalığın ortaya çıkmasından sonra renkli saçlar (beyaz hariç diğer tüm saç renkleri ifade edilmektedir) hastalıktan daha çok etkilenir. Yani ileri yaşlarda beyaz saçlara sahip hastalarda daha az saçkıranla karşılaşılıyor olmasının sebebi beyaz saçların saçkırana karşı daha dirençli olmasıdır.
Saçkıran Hastalığının Nedenleri
Saçkıran hastalığının ortaya çıkış sebebi genelde bağışıklık sistemindeki zayıflama olarak gösterilmektedir. Ancak bağışıklık sisteminin zayıflaması bir neden değil sonuçtur. Yani saçkıranın nedenleri arasında mutlaka bağışıklık sistemini zayıflatan etmenler incelenmelidir. Genetik veya değil herhangi bir sebep mutlaka bağışıklık sisteminin zayıflamasına sebep olarak saçkıranı ortaya çıkarmaktadır.
Çoğu zaman, bağışıklık sistemini zayıflatan unsurların oldukça çok olmasından dolayı saçkıranı ortaya çıkaran asıl neden bulunamaz. Bulunamadığı takdirde hastalığın sebebinin bağışıklık sisteminin saç köklerindeki lenfositleri yabancı madde olarak tanımlayıp saldırması gösterilir. Esasen bu doğru olmakla birlikte bu saldırıya sebep olan etmenin araştırılması konusunda da kolaycılığa kaçıldığı anlamını taşımaktadır.
Alanında uzman bir dermatoloji doktorunun tedavi ettiği saçkıran hastalarında mutlaka ana sebebe gidilmektedir. Unutulmaması gereken nokta bir hastalığın tedavisinin mantığını oluştururken belirtilerin değil; belirtilere sebep olan etmeninin ortadan kaldırılması gerekliliğinin olmasıdır. Tecrübesiz doktorlar doğrudan doğruya belirtiyi tedavi etmeye çalışarak zaman kaybetmekte ve hastalarının psikolojilerini düşünmemektedir. Hastalığın semptomları kortizon gibi ilaçlar yardımıyla geriletildiğinde bu durum başarı gibi sunulmakta; hastalık bir ya da iki sene sonra tekrarladığında yeni bahaneler üretilmektedir.
Bilindiği üzere bağışıklık sistemi yabancı ve zararlı maddeleri vücuda girdikleri anda tespit edip yok etmekle görevlidir. Bazı dışsal ve genetik faktörler, yoğun bir dışsal baskıya da maruz kaldıklarında bağışıklık sisteminin zayıflayarak ayırt etme kapasitesinin ortadan kalkmasına sebep olmaktadır. Yani saçkıran hastalığının ortaya çıkmasındaki genetik etkiler de bağışıklık sistemi üzerinde baskı kurmaktadır
. Genel olarak hastalığın nedenleri saymak gerekir ise: Genetik faktörler, hastalığın ortaya çıkışında ailenin tıbbi geçmişinin etkili olmasını ifade eder. Saçkıran hastalarının aileleri ve tıbbi geçmişleri incelendiğinde, onlarda da saçkırana dair belirtilere rastlanmaktadır. Saçkıran şikayetiyle dermatologlara başvuran hastaların, hastalığa yakalanma sebepleri tam olarak tespit edilemediği takdirde ailenin tıbbi öyküsü kontrol edilmektedir. Genelde her üç kişiden birisinin ailesinde (tespit edilebildiği kadarıyla) saçkırana rastlanmaktadır.
Beslenme alışkanlıkları, zaten mevcut olan genetik faktörler ile aslında saçkıranın en bilinen sebebi olan stres olgusunun tetiklenmesinde büyük rol üstlenirler. Beslenme alışkanlıklarının, daha doğrusu sağlıksız beslenme alışkanlıklarının ikincil neden olmasından dolayı pek zikredilmediği bilinmektedir. Ancak detaylı bir yönerge hazırlama sürecinde kötü beslenme alışkanlıklarının saçkıran üzerinde dolaylı etki oluşturduğunun anlatılması gerekmektedir. Bilindiği üzere beslenme, sindirim sistemi yardımıyla vücuda enerji alınması sürecini ifade eder. Tükettiğimiz besinleri parçalayarak içerisindekileri enerjiye dönüştürürüz. Bu süreç sırasında sadece enerji vücuda girmez. Vücudun hormon seviyelerini belirleyen bazı bileşikler de alınır. Yani beslenme vücudun hormon seviyesini etkileyen faktörlerdendir. Hormon seviyesi ile saçkıran arasında da doğrudan ilişki bulunduğu için sağlıksız beslenen kişilerin saçkıran hastalığının risk grubunda olduğunu söylemek mümkündür. Bu aşamada risk grubu içerisindeki payını düşürmek isteyen hastaların yapması gereken şey beslenmeyi sağlıklı hale getirmek ve gün içerisindeki öğünlerin sürelerini tam olarak belirlemektir. Üç aşağı beş yukarı bu düzene uyulması hem vücuda alınanların kontrol edilmesini hem de metabolizmanın çalışma saatlerini belirlemeyi sağlayacaktır. Düzen beraberinde hormon seviyelerinin kontrolü ile stres seviyesinin düşmesini sağlayacaktır. Stres seviyesinin düşük olması, saç kıranın ortaya çıkmaması için oldukça önemlidir.
Uyku düzeni, stres seviyesinin azaltılması, belirli saatlerde ve belirli uyku evrelerinde salgılanan hormonlardan vücudun mahrum bırakılmaması için oldukça önemlidir. Ayrıca sürekli yorgunluk gibi bir sürecin ortadan kaldırılması için düzenli uyumak gerekmektedir. Düzenli beslenme ile elde edilen avantajların korunabilmesi için, yani düzeninin bir bütün olarak ele alınabilmesi için risk grubunda olanların tercihen gece vakitlerinde en az yedi – sekiz saat kesintisiz uyuması gerekmektedir.
Spor egzersizleri, beslenme alışkanlıkları ve uyku düzeni ile kazanılan ivmenin devam ettirilmesi, metabolizmanın düzenlenmesi ve stresin atılması için oldukça önemli faaliyetlerdir. Spor egzersizi yapanların risk grubundan uzaklaştığı bilinmektedir.
Stres altındayken vücuttaki bazı hormonlar baskılanır. Esasen stresin saçkıran başta olmak üzere birçok fiziksel ve psikolojik soruna yol açıyor olmasının altında yatan sebep, hormon seviyesinin kontrol edilemez bir hal almasıdır. Bilindiği üzere vücudumuz biyokimyasal bir varlıktır. Yani tüm süreçler aynı zamanda kimyasal ve hormonal bir süreç barındırmaktadır. Stres seviyesinin artması genelde androjen ve testosteronun baskılanmasına sebep olur. Bazı durumlarda ise başka bir otoimmün hastalığa bağlı olarak bağışıklık sistemi agresif davranmaya başlar. Vücudu oluşturan hücrelere saldırının altyapısı da böylece oluşmuş olur.
Ayrıca bağışıklık sistemini baskısı altına alabilecek her türlü tedavi, uygulama veya davranış saçkıran tehlikesini oluşturur. Örneğin kortizon tedavileri, tiroid tedavileri doğrudan doğruya saçkıran ortaya çıkarmasa da genetik faktörlerin tetiklenmesine sebep olabilir.
Saçkıran Hastalığının Belirtileri
Hastalığın belirtilerinden ziyade tek bir belirtisi olduğundan bahsetmek mümkündür. Saçkıran hastalığını genetik olarak bünyesinde barındıran veya aşırı stres durumuna bağlı olarak geliştiren kişilerde saç, saçın bölgesi, kaş, kirpik, sakal veya sakalın bir bölgesin bir anda dökülmektedir. Bu dökülme sonucunda hastalığın etkin olduğu bölgede, hastalığın tipine göre değişmekle birlikte genelde bozuk para büyüklüğünde kılsız bölgeler oluşmaktadır.
Hastalığın net ve tek belirtisine başka bir durumun eşlik etmesiyle karşılaşılmaz. Bazen diğer otoimmün hastalıklara bağlı olarak belirtiler gerçekleşse de bunların saçkıranın ortaya çıkışıyla bir ilgisi bulunmaz. Hastalığa çok nadiren olmakla birlikte tırnaklardaki şekil bozukluğu eşlik edebilir ancak bunun saçkıranla alakalı olup olmadığı klinik olarak kanıtlanmış değildir. Bu şekil bozukluğu genelde tırnakların üzerinde görülen ufak çukurlaşmalar şeklindedir.
Hastalığın ortaya çıkmasından önce veya sonra kılların dökülmesi harici fiziksel bir belirti gözlenmez. Sanıldığının aksine dökülen bölgede pullanma, kaşıntı ya da kızarıklık yoktur. Saçlar sadece kıl kökleri zarar görecek şekilde dökülmüştür. Hastalığın belirti aşaması ile teşhis aşaması genelde çakışır. Bunun sebebi, hastalığı ortaya çıkaran faktörün herhangi bir öncül belirti vermeden çıkıyor olması ve sonrasında herhangi bir belirti vermeden yayılımını sürdürüyor oluşudur.
Saçkıranın tipine göre değişmekle birlikte genel olarak saçkıranın belirtiler açısından ilerleyişinin şöyle olduğu söylenebilir:
- Saçlar belirli bir alanı kapsayacak şekilde bir anda dökülür. Bunun sebebi bağışıklık sisteminin bu bölgedeki saç kökü lenfositlerini zararlı madde olarak algılıyor olmasıdır. Dökülmenin boyutu ile bağışıklık sisteminin zayıflığının derecesi arasında ilinti bulunmamaktadır.
- Hastalığın ilk belirtisini vermesinden sonra ikinci evreye geçilir. Hızlı bir müdahale yapılmazsa (genelde fark edilmediği için yapılamaz) hastalık komşu bölgelere doğru ilerlemeye başlar. Eğer erkek tipi saçkıran mevcut ise bu ilerleme yavaş; dişi tipi saçkıran varsa hızlıdır.
- Tedavinin yapılıp yapılmadığına; eğer yapılmış ise uygun tedavi olup olmadığına göre yeni saç çıkımı gözlenir. Yeni saçların çıkma süreci bir ay ile iki yıl arasında sürebilmektedir. Tedavinin arkasından çıkan ilk saçlar, kişinin kendi saç formunun oldukça dışındadır. Kişi hangi tip saça sahip olursa olsun genelde oldukça ince, beyaz ya da gri renkli tüylenmeler şeklinde ilk saç oluşumları gözlenmektedir. Sonrasında bu saçlar ortalama olarak iki kere döküldükten sonra kişinin kendi saç formuna oldukça yakın saç kılları çıkmaktadır.
Sonuç olarak saçkıran hastalığının tek bir belirtisi vardır. Bu belirti de hastalığın genel durumunun aksine oldukça nettir. Bu belirtinin kuaför tarafından veya hasta tarafından fark edilmesi söz konusudur. Fark edilmesiyle mutlaka dermatoloji kliniğine başvurulmalı ve en uygun tedavi yöntemi burada bulunmalıdır.
Saçkıran Hastalığı Tedavi Türleri
Saçkıran hastalığının genetik ve çevresel faktörlerin bağışıklık sistemini zayıflatması sonucu ortaya çıktığı bilinmektedir. Bu bilgiden hareketle hastalığa esas sebep olan faktörler ile bunların bir sonucu olarak ortaya çıkan bağışıklık sistemi birbirinden ayırılabilmektedir. Tedavi yöntemlerinin gelişimi de bu ayrımdan hareketle sağlanmış durumdadır.
Saçkırana sebep olan gen mutasyonu keşfedilemediği ve genlere uygulanacak tedavi yöntemleri henüz o kadar da gelişmediği için tedavi yöntemleri genelde hastalığa sebep olan çevresel faktörleri ortadan kaldırmak ve bağışıklık sistemini güçlendirmek üzerine kurgulanmıştır. Ayrıca bazı tedavi yöntemleri doğrudan doğruya hasar gören bölgeyi uyararak hastalığın sebeplerini değil sonuçlarını tedavi etmeyi amaçlamaktadır. Günümüzde ancak uzman bir dermatolog sayesinde saçkıranın büyük oranda tedavi edilebilme ihtimali bulunur. Genelleştirilerek geliştirilen tedavilerin hiçbirisi, özel duruma sahip hastalarda işe yaramadığından ötürü ancak geçici olarak belirtilerin gerilemesi söz konusudur. Saçkıran gibi tekrarlama eğilimli bir hastalığın gerçekten tedavi edilebilmesi için altında yatan sebeplerin tedavi edilmesi gerekmektedir.
Hastalığın tedavi yöntemlerine geçmeden önce işe yarayabilecek bir serumun tarifinin ve uygulama biçiminin paylaşılmasında fayda vardır. Bu serumu eczacılar hazırlamaktadır ve hasta tarafından vücudun ilgili bölgesine sürülmektedir. Böyle serumların herkeste işe yarama olasılığı yoktur. Ancak belirli özel koşullar sağlandığında işe yarayacağından ötürü bu serumu uygulamadan önce mutlaka bir dermatoloğa başvurulmalı ve tavsiyesi alınmalıdır.
Tarifteki oranlar net olmakla beraber karışımın ölçeklendirilmesi halinde aynı katsayıya sahip olacak şekilde tüm malzemelerin artırılması gerekmektedir. Eczacıya içerisinde:
- 15 cc glasiyal asetik asit,
- 15 cc eter,
- 25 cc saf alkol,
Olan karışım hazırlatılır. Hazırlatılan karışım günde iki seferi aşmayacak ve aşırıya kaçmayacak şekilde kulak çöpü ile alınarak saçkıranın geliştiği bölgeye sürülür. Yaklaşık iki hafta ile dört hafta arasında kullanılması sonucunda oldukça iyi sonuçlar elde edilebilir. Ancak bu serum hafif belirtili saçkıranlar için kullanılabilir. Ağır belirtili ve yayılmacı olanlar için mutlaka dermatoloji kliniğine başvurulması gerekmektedir.
Saçkıranın ortaya çıkmasından sonra hastanın fiziksel olarak oldukça önemli bir bölgeden istemeden ödün vermesi, yani estetik görünüşünü bozması hastanın psikolojisi üzerinde olumsuz etkiler oluşturur. Bu durum kişinin sosyal yaşamında başarısız olmasını da beraberinde getirir. Saçkıranın tedavisi de anlık olarak gerçekleşmediğinden ötürü kişinin bu problemi uzun süreli olarak yaşaması muhtemeldir. Tedavi amacıyla dermatoloji uzmanına başvurulmasından sonra tedavi süreci başlar. En iyi ihtimalle tedavi sürecinin bir ay; genelde de altı ay ile bir yıl arasında sürdüğü düşünülürse hastaya psikolojik destek verilmesi, sosyal yaşamında yaşadığı veya yaşayacağı sorunların ortadan kaldırılması için oldukça önemli bir yardımcı araçtır. Saçkıran tedavisi gören hastaların ortalama olarak ayda bir defa psikolog ile görüşerek saçkıranın hayatı üzerine olan etkilerinden konuşması, psikoloğa danışması ve verilen tavsiyelere göre hayatını düzenlemesi oldukça faydalı olacaktır. Bu sürecin en az kayıpla atlatılabilmesi için saçkıran tedavisine ek olarak psikolog desteği olmazsa olmazdır.
Ayrıca söylenmesi gereken bir şeyde hastalığın tedavi edilip edilmeyeceğine hastanın karar vermesi ile alakalıdır. Yapılan incelemeler saçkırana yakalanan hastaların yaklaşık yüzde otuzu ile yüzde ellisinin hiçbir tedaviye başvurmadan da iyileştiğini göstermiştir. Hastalık tedavi edilmeden geçse dahi bu geçişin semptomların ortadan kalkması şeklinde gerçekleşmesi söz konusudur. Yani saçkıranı ortaya çıkaran sebebin herhangi bir tedavi uygulanmadan ortadan kalkması söz konusu değildir. Bu şekilde iyileşme gösteren hastalar bir süre sonra saçkıranın tekrarlaması ile karşı karşıya kalmaktadır.
Saçkıranın tedavi edilmesi için birçok yöntem geliştirilmiş olmasına rağmen bu yöntemler etkisi tartışmalıdır. Bazı tedavi yöntemleri çok pahalı olduğundan dolayı maddi problem yaşayan insanların bu tedavilere erişmesi oldukça zordur. Ayrıca, çok yaygın bir hastalık olmasından dolayı hastalığa yüzde yüz çözüm olarak sunulan yöntemler bulunmakla birlikte birçoğu hastalığa iyi gelmek bir yana çok daha büyük problemleri ortaya çıkarmaktadır. Bu sebepten ötürü tedavinin mutlaka alanında uzman dermatolog tarafından planlanması ve her aşamasının kontrol edilmesi gerekmektedir. Birçok tıbbi tedavi yöntemi de hurafe olarak adlandırılan yöntemler gibi aşırı kullanıldığı takdirde olumsuz sonuçların ortaya çıkmasına sebep olabilir. Saçkıranın tedavi aşamasının oldukça hassas planlanması gerekliliği bu yüzdendir.
Hastalığın hafif belirtili olduğu durumlarda doğal bazı kürler ile hastalığın psikolojik açıdan yıkıcı sonuçlarının önüne geçmek mümkündür. Doğal kürler ve destekler sayesinde hastalığın belirtileri geriletilebilmekle beraber hastalığın nedenleri ortadan kaldırılmamaktadır. Bu sebepten ötürü doğal kürlerin işe yaramadığının veya beklenen etkiyi sağlamadığının tespiti anında değil, daha en baştan doktora başvurulmalıdır.
Saçkıran Tedavisinde Çinko Takviyesi
Vücudun stres seviyesi birçok farklı değişkene bağlı olarak sürekli değişmektedir. Stres seviyesini artıran unsurlar varken tam tersine azaltan unsurlar da vardır. Kişinin, saçkıran riskini azaltmak ve belki de çıktıktan sonra bir nebze olsun belirtilerini hafifletmek için kullanabileceği yöntemlerin arasında çinko takviyesi bulunmaktadır. Çinko takviyesini almanın iki yolu bulunur. Bunlardan birincisi eczanelerde satılan tabletler iken ikincisi çinko içeren besinlerin tüketilmesidir. Kişi kendisine daha uygun bulduğu yöntemi seçerek çinko takviyesini kolayca alabilir.
Çinkonun vücuttaki varlığının saç üzerinde büyük etkisi bulunur. Çinkonun az olduğu durumlarda saç sağlığı bozulmaya başlar. Çok olduğu durumların ise saçın üzerinde etkisi yoktur. Yani vücuttaki çinko miktarının saç sağlığı üzerindeki ideal pozisyonu yeteri kadar olmasıdır. Bir mineralin vücutta ne kadar bulunması gerektiğinin ölçüsünü vermek mümkün değildir. Kişiden kişiye ve bu kişilerin metabolizmasına göre alınacak çinko minerali miktarı düşmekte ya da artmaktadır.
Saç kökleri çıkardıkları saç telleri döküldükçe yeni saç telleri üretmeye devam ederler. Ortalama bir insanın tüm ömrü boyunca yaklaşık olarak yirmi kez saç kökünü yenilemesi beklenir. Tüm bu yenilemeler de ancak çinkonun varlığı durumunda sağlıklı bir şekilde yapılabilir. Çinko minerali yeni saç kökü üretim sürecinin en kritik elemanıdır. Ayrıca yeterli çinko mineralinin olması durumunda bağışıklık sistemi güçlü olurken tam tersi durumda zayıflamaktadır. Doğrudan saçkıran riskinin ölçülmesi için değil de başka hastalıklarının riskinin ölçülmesi için yapılan ölçümlerde çinko miktarının düşük çıkması halinde bağışık sisteminin zayıfladığı anlaşılmalıdır. Çinko miktarı düşük olan kişiler ıspanak, kefir ve kabak çekirdeği gibi besinleri tüketerek çinkoyu doğal yollardan vücutlarına alabilirler.
Saçkıran Tedavisinde Ginseng Takviyesi ve Bitkisel Yağlar
Saçkıranın bağışıklık sistemiyle olan bağlantısının çözülmesinden sonra, saçkıranın tedavi edilebilmesinin yolunun bağışıklık sisteminin güçlendirilmesinden geçtiği düşünülmüştür. Bu amaçla da tıbbi alan ile alternatif tıp alanında sıkça kullanılan ginseng bitkisi hastalara verilmeye başlamıştır. Ginseng bitkisi esasen hafızanın güçlendirilmesi, fiziki yeterliliğin sağlanması ve daha iyi odaklanma için kullanılmaktadır. Tüm bu etkilerin bağışıklık sistemini de güçlendirmesi söz konusu olduğundan saçkıran hastalığının önlenmesi ve de eğer ortaya çıkmışsa kısmen tedavi edilmesi için kullanılmaktadır. Yapılan çalışmalarda ginseng bitkisinin bir türü olan kırmızı ginseng bitkisinin saçkıranın tedavi edilmesi noktasında oldukça başarılı olduğu saptanmıştır.
Bitkisel yağ kullanımının ise iltihap azaltarak bağışıklık sisteminin üzerindeki iş yükünü azaltmak gibi bir işlevi vardır. Başta lavanta yağı olmak üzere doğal yollarla üretilen, katkı maddesi olmayan birçok yağ saçkıranın belirtilerini hafifletmede oldukça etkili olmaktadır. Saçkıranın ortaya çıkmasından sonra günde iki ya da üç kez hastalıklı bölgeye yağ sürülmesi o bölgede zayıflayan saç köklerinin güçlendirilerek dökülmesinin engellenmesine fayda sağlamaktadır.
Saçkıran Tedavisinde Prebiyotikler ve Kuersetin Tedavisi
Vücudun stres seviyesi ile bağışıklık sistemi; bağışıklık sistemi ile de saçkıran arasında derin bir ilişki bulunmaktadır. Bu ilişki derinlemesine takip edildiğinde sindirim sisteminin stres seviyesi üzerinde etkili olduğu görülecektir. Düzenli bir sindirim sistemine sahip olmayan hastalarda (gastrit ve reflü olması durumu) sürekli olarak geçmeyen stres hali gözlemlenmiştir. Yani stres seviyesinin azaltılması için sindirim sisteminin düzene oturtulması gerekmektedir. Bu sadece gastrit ve reflü gibi hastalıkları tedavi etmek şeklinde değil; yapılan dışsal müdahalelerle dışkılamanın bile kontrol altına alınması şeklinde yapılmaktadır. Bilindiği üzere mayalı besinler doğru kullanıldığında sindirim sistemini düzenlemektedir. İçlerinde barındırdıkları prebiyotikler sayesinde sindirim sistemindeki faydalı bakteri sayısı katlanarak artmakta; bu artış da beraberinde sağlıklı ve düzenli bir sindirim sistemini getirmektedir. Günümüzde saçkıran riskinin azaltılması veya saçkıran ortaya çıktıktan sonra belirtilerinin hafifletilerek belirli oranda tedavi edilmesi amacıyla prebiyotikler kullanılmaktadır. Probiyotiklerin en çok bulunduğu besinler ise kefir ve yoğurttur. İkisi de mayalı besinlerdir, prebiyotik açısından inanılmaz derecede zenginlerdir. Tüketilecek kefir ve yoğurdun doğal olması, katkı maddesi içermemesi de bu açıdan oldukça önemlidir.
Kuersetin bilinen en etkili antioksidanlardandır. Bilindiği üzere oksidan vücutta istenmediği halde çoğalmaya başlayan serbest radikallere verilen isimdir. Antioksidanlar ise bu durumun ortaya çıkmasını engelleyen A, C, E vitaminleri ile selenyum başta olmak üzere birçok diğer maddelerdir. Bu maddeler genelde ağız yolu ile vücuda alınırlar. Sindirim sistemi yoluyla da kana karışarak serbest radikallerle mücadeleye başlarlar. Kuersetin antioksidan etkisi oldukça yüksek olan kimyasal bir pigmenttir. Birçok bitkinin kabuklarından doğal olarak bulunmasından dolayı bolca bulunmaktadır. Üretimi ve tüketimi doğaldır.
Kuersetinin vücuda alınması aynı zamanda güçlü bir antioksidanın vücuda alınması anlamı taşımaktadır. Bu sebepten ötürü normalde bağışıklık sisteminin büyük efor sarf ederek mücadele etmesi gereken serbest radikallerle bu antioksidanlar mücadele etmektedir. Bağışıklık sistemi ise ufak destekler vererek kendini yormamaktadır. Bağışıklık sisteminin yorulmaması aynı zamanda zayıflamaması anlamı da taşıdığından ötürü, bu gibi antioksidanların alınması aynı zamanda saçkıran tedavisinde de çözüm olarak karşımıza çıkmaktadır. Çoğu zaman hastalık ortaya çıktıktan sonra alınmasına rağmen, bilinçli kişiler tarafından saçkıran ortaya çıkmadan henüz risk aşamasındayken alınmaktadır. Bu sayede bağışıklık sistemi güçlü tutularak içlerinde saçkıranın da olduğu birçok hastalıktan kişiler korunmaktadır.
Saçkıran Tedavisinde Steroid Tedavileri
Steroid tedavilerini incelemeden önce steroidin ne olduğundan bahsedilmesi gerekir. Steroidler oldukça güçlü yapıya sahip maddelerdir. Farklı şekillerde bulunurlar ve bulundukları bölgeyi güçlendirirler. Bu sebepten ötürü vücut geliştiren sporcuların birçoğu tarafından kullanılmaktadırlar. En bilinen steroidlerden bir tanesi, hepimizin sağlık düşmanı olarak bildiği kolesteroldür. Ayrıca bazı diğer hormonlar da steroid sınıfına girmektedir.
Saçkıranın ortaya çıkması bağışıklık sisteminin zayıflamasına bağlıdır. Ayrıca saç köklerinin de zayıf olmasının altında yatan sebep bağışıklık sisteminin zaman içerisinde gücünü kaybetmesidir. Yapılacak tedavilerle bu durumun tersine çevrilerek hem saç köklerinin hem de bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi için steroid alımı söz konusudur. Steroid ilaçları kortizon veya kolesterol bazlı olabilir. Genel olarak steroidin saçkıran tedavisinde üç farklı şekilde vücuda uygulanması söz konusudur. Bu uygulamaları tek tek incelemek gerekir ise:
- Steroid krem uygulamaları saçkıran tedavisinde en çok tercih edilen yöntemdir. Sebebi, uygulama yapılmasının oldukça kolay olması ve maliyet avantajıdır. Steroid bazlı kremler saçkıranın çıktığı bölgeye günde iki ya da üç defa uygun dozlarda sürülür. Genelde bir ya da iki aylık uygulamaları söz konusudur. Uygulanan kremlerin içeriği, hastalığın boyutuna, hastalığın tipine ve kişinin özelliklerine göre değişir. Ayrıca hastalığın tespitinin hangi evrede yapıldığı da oldukça önemlidir.
- Lokal steroid enjeksiyonları saçkıranın bölgesel olarak tedavisinde kullanılan en etkili yöntemdir. Maliyet avantajı da görece sağlandığından dolayı sıkça tercih edilmektedir. Bu yöntemde özel iğneler yardımıyla saçkıranın geliştiği bölgeye steroid bazlı ilaçlar enjekte edilmektedir. Operasyonun bu yöntem ile icra edilebilmesi için hastalığın tipinin, hastanın durumunun bu tedaviye uygun olması gerekmektedir. Saç derisine, kaşlara ve gerektiğinde bıyıklara uygulanır. En dikkat edilmesi gereken bölge glokom oluşturma ihtimalinden dolayı kaş bölgesidir. O bölgenin dışında icra edilen operasyonlarda, operasyonun icra edildiği bölgenin çevresinde hissedilebilir bir çöküklük oluşmaktadır. Genelde operasyonun tamamlanmasından üç ay sonra bu çöküklük kendiliğinden iyileşmektedir. Duruma göre enjeksiyon uygulaması iki ya da üç aylık sürelerle tekrarlanabilmektedir. Çoğu hastada iki ya da üçüncü seanstan sonra saçkıran tamamen tedavi olmaktadır.
- Steroid tedavileri içinde en az tercih edilen yöntem ise ağız yoluyla alınan tabletlerdir. Alınan tabletlerin dozunun oldukça yüksek olmasından dolayı birçok yan etki ortaya çıkabilir. Ayrıca steroid alımının kesilmesinden sonra saçkıranın tekrarlama ihtimali yüksektir. Yani geçici mahiyette bir saçkıran tedavisidir. Tablet yoluyla saçkıran tedavisi yapılan hastalarda aşırı kilo alımı, kan basıncının kabul edilebilir seviyelerden daha fazla artması, diyabet, midede ülser oluşumu, katarakt gibi yan etkilerle karşılaşılmıştır.
- Ayrıca tüm steroid tedavileri, bu tedaviler ister tablet ister krem şeklinde uygulansın, vücudun hormon dengesini bozduğundan dolayı beklenmedik sonuçları ortaya çıkarabilir. Bu tür tedaviler uygulanmadan önce mutlaka uzman bir dermatolog ile görüşülmesi ve onun yönlendirmesi ile reçete etmesine göre hareket edilmelidir. Steroid bazlı ilaçların kontrolsüz kullanımı oldukça tehlikelidir.
Saçkıran Tedavisinde Ditranol Tedavisi
Ditranol saçkıran tedavisini gerçekleştirmek amacıyla kullanılan bir ilaç değildir. Çok basit bir mantığı yerine getiriyor olmasından dolayı saçkıran tedavisinde tercih edilmektedir. Ditranol sürüldüğü bölgeyi irritasyona uğratmaktadır. Saçkıran tedavisinde saçın döküldüğü bölgeye ditranol sürülmesi sonrasında gelişen irritasyon saç köklerini uyararak yeni saç çıkmasını sağlar. Esasen ditranol tedavisi saçkıran tedavisi olarak pek tercih edilmez. Bunun sebebi ditranolün hastalığın altında yatan sebebi değil de belirtiyi iyileştirmeye çalışıyor oluşudur. Sürekli olarak bağışıklık sistemi saç köklerine saldırdığı için ilacın kesilmesiyle saçkıran daha agresif bir şekilde gelişimini sürdürecektir. Bunun dışında ilacın kullanılmasında herhangi bir sıkıntı bulunmaz. Açık renkli saça sahip olanların saç rengini kahverengiye doğru çevirmesi ise en net yan etkilerinden bir tanesidir.
Saçkıran Tedavisinde Ultraviyole Işık Uygulaması
Saçkıran tedavisinde ultraviyole ışık kullanımı iki aşamalı bir tedavi yöntemidir. Amaç esasen saçkıranın ortaya çıktığı deriyi, saç köklerini de etkileyecek şekilde ultraviyole ışığa hassas hale getirip sonrasında uyarmak ve yeni saç çıkmasını tetiklemektir. Tedavinin ultraviyole ışık ile uygulamasının yapılmasından önce ya tablet şeklinde ağızdan alınan bir ilaç ile ya da doğrudan sorunlu bölgeye sürülen krem ile deri ultraviyole ışığa hassas hale getirilmektedir. Bu aşamada genelde krem uygulaması kullanılmaktadır.
Derinin hassas hale gelmesinden sonra hastalığın tipine, kişinin özelliklerine bağlı olarak haftada iki ile üç kez olacak şekilde birkaç ay boyunca ultraviyole ışık uygulaması yapılır. Her uygulamadan önce deri krem veya tablet ile tekrar hassas hale getirilir. Bu uygulamanın da amacı saçkıranın altında yatan sebepleri tedavi etmek değil; hastalığın ortaya çıkardığı ve sosyal yaşamda sorun yaşanmasına sebep olan belirtileri tedavi etmektir. Saçkıran için uygulanan ultraviyole ışık tedavisinin kesilmesinden sonra hastalık daha agresif bir şekilde ortaya çıkar. Yani ultraviyole ışık tedavisi saçkıranın tekrarlama riskini ortadan kaldırmaz. Klinik olarak kanıtlanmasa da bu tedavinin uzun süreli kullanımının renk pigmentlerine zarar vererek cilt kanseri gibi büyük problemlere yol açma ihtimali bulunmaktadır.
Saçkıran Hastalığı Tedavi Öncesi
Saçkıran hastalığının tedavisine başlamadan önce hastalığının teşhis edilmesi, seyrinin belirlenmesi gerekmektedir. Bunun yapılması, hastalığın en etkili yöntemle oldukça kısa sürelerde tedavi edilebilmesi için oldukça önemlidir. Ayrıca hastanın tedaviye hazırlık ve tedavi süresi boyunca yaşayabileceği sosyal sıkıntılar hakkında bilgilendirilmesi de bu aşamada yapılmaktadır. Bilindiği üzere saçkıran fiziksel bir soruna yol açmadan sadece belirli bir alandaki kılları dökerek ortaya çıkmaktadır. Bir anda ortaya çıkmasından dolayı hastalığa yakalanan kişilerde çaresizlik sendromu oluşmasına sebep olmaktadır.
Tedavi öncesindeki süreç genelde hastanın psikolojik olarak bu duruma alıştırılması, tedavi hakkında bilgilendirilmesi şeklinde ilerlemektedir. Klinik tarafta ise hastalığın tam olarak teşhis edilebilmesi için testler ve muayeneler uygulanmaktadır. Bu test ve muayeneler sırasıyla fiziksel muayene, kan testi, saç çekme testi ve saç derisi biyopsisidir. Tüm süreçler birbirine eklemlenerek saçkıranın niteliği anlaşılabilir.
Saçkıran tedavisinin tipinin belirlenmesi kadar altında yatan sebebin de belirlenmesi gerekmektedir. Ancak bu sayede hastalığın tam olarak tedavi edilmesinden söz edilebilir. Eğer ilk muayene aşamasında hastalığın sebebi tam olarak kestirilemiyorsa ailenin tıbbi öyküsü, hormon durumu, kan değerleri gibi ölçütlere göre değerlendirme yapmak amacıyla çeşitli testler uygulanmaktadır.
Kan testleri, kanın içerisinde taşıdığı maddeleri anlamak ve bunlara bağlı olarak bağışıklık sisteminin çalışma kapasitesini ölçmek için oldukça etkin bir yoldur. Alınan kanın içerisinde bulunan antikor miktarı; T ve B lenfositleri bağışıklık sisteminin ne kadar olduğunu doğrudan göstermektedir. Bu sebepten ötürü saçkıran şikayetiyle başvuran hastalara ilk yapılan klinik test kan testi olmaktadır. Sonrasında duruma göre hormon testleri de uygulanabilir. Bu sayede saç dökülmesinin mahiyeti daha net anlaşılırken bağışıklık sisteminin zayıflamış olmasına dair kanıtlar da araştırılır.
Fiziksel Muayene
Hastalığın teşhisinin genelde doktor tarafından değil doğrudan hastalığa sahip kişi veya yakın çevresi tarafından yapıldığını görürüz. Bunun sebebi saçkıranın çok net ve fark edilebilir bir fiziksel belirti veriyor olmasıdır. Bir gün önce saçlarında en ufak açılma olmayan kişilerde bir gün sonra büyük bir açılma görülebilmektedir. Hastanın ilgili şikayet ile doktora başvurmasından sonra fiziksel muayene aşamasına geçilir. Bu aşamada bölgesel saç dökülmesinin sebebinin saçkıran mı yoksa mantar enfeksiyonu mu olduğu göz ile yapılan muayene ile tespit edilir. Mantar enfeksiyonları genelde kalıntı bıraktığından dolayı kolayca tespit edilebilir. Saçkıranın ise saç dökülmesine sebep olan faktöre dair kanıt bırakması söz konusu değildir.
Fiziksel muayene aşamasında ayrıca hastanın ailesine dair tıbbi geçmişte sözlü mülakat şeklinde araştırılır. Yapılan istatistiksel çalışmalara göre saçkıran geçiren hastaların birçoğunun aile geçmişinde de saçkıran belirtileri vardır. Yani hastalık genetik özellikler taşımakla birlikte bu bağlantı tam olarak tespit edilebilmiş değildir.
Hastanın tıbbi geçmişi ile ailesinin tıbbi geçmişinin netleştirilmesinden sonra eğer hastalığın sebebi kesinleştirilememişse saç çekme testleri ile biyopsi uygulaması yapılabilir. Çoğu hastada bu uygulamalara gerek olmamakla birlikte açıklamakta fayda vardır.
Saç Derisinden Biyopsi Örneği Alınması
Hastalığın fiziki muayene aşamasının tamamlanmasıyla beraber ortaya iki ihtimal çıkar. Ya saçları etkileyen saçkırana ait nedenler bulunmuştur ya da bulunmamıştır. Bulunmuş olması genelde kan testleri sonucu gerçekleşirken; hastalığın nedenlerinin neredeyse yüzlerce olmasından dolayı bulunamamış olması daha olasıdır. Hastalığın nedenini bulmak ideal tedavi yöntemini geliştirmek açısından oldukça önemlidir. Kan testleri, hormon testleri ve fiziksel muayene sonucu hastalığın sebebi ortaya çıkarılamadığında saç derisinden alınacak bir örneğin laboratuvarda incelenmesine geçilir.
Hastanın saçkıran gerçekleşen bölgesine ile buna komşu sağlıklı bir bölge aynı deri parçasını paylaşacak şekilde yaklaşık bir santimetre kareye bir santimetrekare ölçüsünde kare veya kareye yakın formda bir deri parçası kesilerek çıkarılır. Bu esnada hastanın acı hissetmemesi için bölge lokal anestezi ile uyuşturulmuş durumdadır. Deri parçasının yarısının sağlıklı bölgeden diğer yarısının da saçkıran çıkan bölgeden alınmasının temel sebebi, ikisi arasında mevcut olan değişimin ne olduğunun anlaşılması içindir.
Hastadan alınan deri parçası laboratuvar ortamında detaylıca incelenir ve hastalığa sebep olan durum gün yüzüne çıkarılır. Bazı durumlarda biyopsiye rağmen de hastalığın sebeplerinin tam olarak anlaşılamaması mümkündür. Böyle durumlarda hastalığın nedeninin saptanması için yapılabilecek pek fazla şey bulunmaz. Ancak saçların dayanıklılığını ölçmek için nadiren de olsa saç çekme testlerine başvurulabilir.
Sonuç olarak yapılan tüm testlerin sonuçları, dermatolog hekimin gözlemleri ile birleştirilerek hastalığı iyileştirecek en iyi tedavi yöntemi bulunmaya çalışılır. Biyopsi testleri de bu noktada oldukça büyük destek sağlarlar. Unutulmaması gereken nokta saçkıranın tedavisi ile ifade edilen durum belirtinin değil; hastalığı ortaya çıkaran sebebin iyileştirilmesidir.
Günümüzde birçok saçkıran vakasının ortaya çıkmasını sağlayan temel sebep stres olduğundan dolayı genelde biyopsiye gerek kalmamakta; hastaların korkabileceği (tamamen acısız olmasına rağmen) bir test türü ortadan kalkmaktadır.
Saçkıran Tedavi Sonrası
Saçkıran tedavisi vakadan vakaya göre değişir. Her vakaya aynı tipte tedavi uygulanmaz. Genelde belirli tıbbi yöntemlerin bileşimi uygulanmakla beraber, yapılan serumların hastanın saçkıran olan bölgesine sürülmesi şeklinde en iyi sonuçlar alınır. Her hastaya uygulanacak tedavi yöntemi ile uygulanacak serumdaki maddelerin bileşkesi değişmektedir. Bu sebepten ötürü internet üzerinde verilen tariflere itimat etmemek; hastalık ortaya çıktıktan sonra doğrudan dermatoloji uzmanına başvurmak gerekmektedir.
Esasen saçkıran tedavisinin teşhisi, öncesi ve sonrası bir bütündür. Hastalığın tedavi edilmeye başlamasından itibaren bir bütünleşme yaşanır. İlgili tedavi yönteminin ideal ölçülerde uygulanmasından sonra ilk olarak hastalığın belirtilerinin durması sonra da gerilemeye başlaması beklenir. Son aşamada hastalığa dair belirtilerin tamamen ortadan kalkması ve hastalığı ortaya çıkaran sebebin yok olması beklenir. Saçkıran tedavilerin yapılan en büyük hata, belirtileri tedavi etmektir. Çoğu zaman arkada yatan sebep göz ardı edildiğinden dolayı saçkıran tedavisinin belirti kısmının geriletilmesinden sonra hasta tedaviyi bırakmaktadır. Bir süre sonra saçkıranın altında yatan sebep tekrar ederek saçkıranı ortaya yeniden çıkarmaktadır.
Saçkıran hastalığının tedavi edilmesinden sonraki süreç yeni saçların çıkmasına kadar sürer. Ayrıca çıkan saçların bakımının nasıl yapılacağı da genelde saçkıran hastalarının kafasında soru işareti yaratmaktadır. Bunun sebebi, saçkıran sonucu psikolojik travma yaşayan hastanın, saçlarının ne kadar önemli olduğunu fark etmesi ve saçların tekrar çıkmasından sonra saçlarına aşırı önem göstermeye başlamasıdır. Ayrıca saçkıran tedavisinden sonra eğer saçkıranın altında belirli bir hastalık için uygulanan tedavi yatıyorsa o hastalığın saçkırana sebep olmayacak şekilde tedavi edilmesi gelmektedir.
Saçkıran Tedavisi Sonrası Yeni Saçların Çıkma Süresi
Saçkıran tedavisinin ne kadar uzun süreceği belirsizdir. Hafif belirtili vakalarda tedavi süresi bir ay olabilirken ağır vakalarda bu süre iki yıla kadar uzayabilmektedir. Hastalığı ortaya çıkaran ana neden gizemini koruduğu sürece tedavi uzamaktadır. Yani yeni saçların gür ve sağlıklı bir şekilde tekrar çıkabilmesi için tedavinin bitirilmesi gerekmektedir. Tedavi süresince çıkan saçlar genelde seyrek, beyaz ve ince telli olmaktadır. Vellus adı verilen bu saçlar tedavinin başarı ile sonuçlanmasından sonra dökülmekte; dökülen saçların yerine ise kişinin saç formuna benzer saç telleri gelmektedir.
Genel olarak saçkıran tedavilerinin tamamlanmasından yaklaşık iki ya da üç ay sonra hastanın saçları, saçkıran öncesi dönemdeki kadar çıkmaktadır. Bunun öncesinde ise tedaviyle birlikte görülen saç çıkımı olmaktadır. Ancak bu saçlar oldukça kuvvetsiz ve dökülmeye müsaittir. Bu sebepten ötürü kalıcı saç telleri olarak görülmezler. Ortalama bir saçkıran hastası için saçların alışıldığı şekliyle çıkmaya başlaması yaklaşık olarak bir yılı bulabilmektedir.
Saçkıran Tedavisi Sonrasında Çıkan Saçların Bakımı
Saçkıran tedavisiyle hastalıklı bölgedeki belirtiler önce durdurulmakta sonra ise geriletilmektedir. En son tamamen iyileşme sağlandığında ilk gür saçlar ortaya çıkmaktadır. Bu gür saçların çıkmasından önce dikkate alınmayacak ince telli, beyaz renkli, kuvvetsiz saçlar görülmektedir. Bunlara özel bir ilgi göstermek manasızdır. Yaklaşık bir yıllık yoğun tedavi sürecinin sonucunda ilk saçların çıkmasıyla beraber kişi psikolojik olarak yoksunluğunu hissettiği saçlara kavuşur. Bu kavuşmanın etkisiyle saçlara özel ilgi gösterilir. Esasen özel olarak yapılması gereken bir şey yokken hasta özel davranmaya çalışır.
Saçkıran tedavisinden sonra çıkan saçların özel ilgiye ihtiyacı yoktur. Hastalığı ortaya çıkaran sebep ilgi ya da alaka odaklı olmadığından dolayı, tedaviden sonra gösterilecek ilgi ve alaka saçların korunması için farklı bir durum oluşturmayacaktır.
Saçkıran Tedavisi Sonrası Saçkırana Sebep Olan Durumların Takip Edilmesi
Saçkıranı ortaya çıkaran sebep bir hastalık veya bu hastalığın tedavisi için uygulanan bir tedavi ise, saçkıran tedavisinden sonra mutlaka bu hastalık veya tedavilerin uzman doktorlar tarafından kontrol edilmesi gerekmektedir. Eğer diğer hastalığın tedavisi tıbbi değilse direkt olarak kesilmelidir. Eğer ilgili hastalığın tedavisi için uygulanan yöntem tıbbi temellere dayanıyorsa o zaman sorunlar doktora anlatılarak çözüm bulması istenmelidir. Genelde hormon tedavileri bağışıklık sisteminin zayıflamasına sebep olmaktadır. Saçkıranın ortaya çıkmasından sonra bu gibi tedavilerin kontrollü şekilde devam etmesi gereklidir çünkü hormon dengesi üzerinde kişinin psikolojisinin büyük etkisi bulunmaktadır. Saçkırana yakalanan hastalar genelde büyük moral kayıplarına uğradığı için hormon tedavisi amacıyla uygulanan ilaçlar da boşa çıkacaktır. Yani bağışıklık sistemini baskılayan ilaçların etkisi oldukça azalacak, almak anlamsız hale gelecektir.
Tedaviden sonraki süreçte hastaların tüm bu süreçleri takip etmesi, uzman hekimlere danışarak hayatlarını düzene sokması gerekmektedir. Ayrıca alternatif tedavi yöntemleri de göz önüne alınmalıdır.
Sık Sorulan Sorular
Saçkıran hastalığı ortaya çıkış sebepleri, belirtileri ve tedavisiyle hala gizemli parçalar içermektedir. Dünyada oldukça sık görülen bu hastalığın uygun şekillerde tedavi edilebilmesi için gizemli parçalarının aydınlatılması gerekmektedir. Bunun için onlarca çalışma yapılmış ve yapılmaya devam etmektedir. Bu durumlar ışığında risk grubunda yer alanların, kendini bu açıdan riskli görenlerin, halihazırda bu hastalığa sahip olanların ve tedavileri gerçekleştirilenlerin kafasında soru işaretleri oluşabilmektedir. Konu her ne kadar detaylı olarak incelenmiş olsa da bazı soruların, soruya özel başlıklar altında cevaplanması gerekmektedir.
Saçkıran Hastalığı Sonucu Hasta Tamamen Kel Kalır Mı?
Saçkıran hastalığının çeşitli tipleri bulunmaktadır. Bu çeşitler genelde hastalığın etki etme şekline ve ettiği bölgeye göre değişmekle birlikte hastalığın gelişim sürecini etkileyen iki alt tipi daha bulunmaktadır. Bir saçkıran hastasında dişi tipi saçkıranın mı yoksa erkek tipi saçkıranın mı olduğu oldukça önemlidir. Dişi tipi saçkıran olan hastaların saç ve kıl kayıpları daha çok olmaktadır. Ayrıca hastalık ortaya çıkmasından itibaren daha agresif bir seyir izlemektedir. Bazı durumlarda saçın tamamen döküldüğü gözlenir. İstatistiksel olarak bu oran tüm saçkıran hastalarının yaklaşık olarak yüzde beşini ifade etmektedir. Yaklaşık yüzde birlik hastada ise vücuttaki tüm kıllar dökülür. Sorunun cevabı evet olarak verilebilir. Nadiren de olsa saçkıranın ortaya çıkmasından sonra hızlı ilerleme sonucu kel kalınması söz konusudur. Bu kellik durumu da tedavi yöntemi doğru seçildiğinde ve hastalığa hızlı müdahale edildiğinde geçicidir. Hastalığın tedavi edilmesinden sonra saç kökleri tekrar çıkmaya başlayacaktır. İlk çıkan saç kökleri beyaz – gri renkte, ince forma sahip ve kuvvetsizdir. Bunların yaklaşık olarak iki kez dökülmesinden sonra kişinin kendi saç formuna uygun saçlar çıkmaktadır.
Saçkıran Hastalığı Vücutta Diğer Bölgelere Sıçrar Mı? Bulaşıcı Mıdır?
Saçkıran hastalığını ortaya çıkaran sebep bir mantar enfeksiyonu, virüs ya da bakteri değildir. Hastalığın ortaya çıkışı genetik faktörlere veya çevresel faktörlere bağlı olarak gelişen bağışıklık sistemi zayıflamalarıdır. Bağışıklık sisteminin zayıflaması sonrasında aralarında saçkıranın da olduğu birçok otoimmün hastalık ortaya çıkar. Otoimmün ifadesi, bağışıklık sisteminin vücudu oluşturan zararsız hücrelere saldırmasını ve onları yok etmeye çalışmasını ifade eder. Saçkıran da otoimmün hastalıklar sınıfında yer ettiğinden dolayı, bağışıklık sistemi zayıflamaları hastalığın ortaya çıkabilmesi için uygun ortamı oluşturur. Genetik faktörlere de sahip olunması durumunda saç köklerinin diplerindeki lenfositlere, bağışıklık sisteminin askerleri olan T ve B lenfositleri saldırmakta; saç kökü lenfositleri sitonin üreterek saç köklerini öldürmektedir. Tamamen vücudun kendi yapıları tarafından gerçekleşen bu sürecin bulaşıcı olması imkansızdır. Hastalık bırakın başka bir insana bulaşmayı, hastanın kendi vücudu içerisinde dahi bulaşma göstermemektedir.
Saçkıran Tedavi Edilmediği Takdirde Ne Gibi Sonuçlar Ortaya Çıkar?
Saçkıran hastalığı tedavi edilmediği takdirde yayılım göstermeye devam edebilir. Saçkıranın tipinin dişi olması halinde ise bu yayılım tüm vücudu kaplayacak şekilde devam edebilir. Yapılan istatistiksel çalışmalar saçkıranın hiçbir tedaviye uğramadığı durumların yaklaşık yüzde otuzu ile ellisinde hastalığın bir yıl içerisinde kendiliğinden kaybolduğunu ve dökülen saçların tekrar yerine geldiğini göstermektedir. Ancak diğer yüzde elli ile yetmiş arasında olmak oldukça can sıkıcı olacağından dolayı saçkıranın fark edilmesinden sonra mutlaka alanında uzman bir dermatoloğa başvurulmalı ve en uygun tedavi yöntemi belirlenmelidir. Sonrasında kararlı bir şekilde verilen yöntem dahilinde hastalık tedavi edilmelidir.
Saçkıranın Ortaya Çıkış Sebebi Sadece Genetik Yatkınlık Mıdır?
Saçkıran hastalığı teşhisi yapılan hastaların aile geçmişlerinde de saçkırana dair izler bulunmaktadır. Bu durum hastalığın genetik yatkınlığını kanıtlasa da klinik başka bir bulgu yoktur. Yine de deneyimlerden hareketle hastalığın genetik faktörlere bağlı olarak geliştiğini söylemek mümkündür. Günümüzde yapılan çalışmalara göre saçkıranın ortaya çıkmasını sağlayan iki durum bulunur. Bunlardan birincisi genetik faktörler; ikincisi ise çevresel faktörlerdir. Her ikisi de bağışıklık sisteminin zayıflamasına ve saçkıran için uygun zeminin oluşmasına sebep olmaktadır. Çevresel sebeplerin başında stres oluşumu gelmektedir. Stresin, saçkıranın sebeplerinden birisi olması, stresi ortaya çıkaran her durumun aynı zamanda saçkıranın da sebebi olduğunu söylememiz için oldukça yeterlidir. Genetik faktörler doğrudan bir sebep olmaktan çok, tetikleyici bekleyen unsurlar olarak değerlendirilebilir.
Saçkıran Başka Hastalıkların Habercisi Midir?
Saçkıran hastalığının ortaya çıkmasını sağlayan temel unsur bağışıklık sisteminin zayıflaması ve vücudun diğer hücrelerine saldırmaya başlamasıdır. Bu duruma genel olarak otoimmün hastalıklar denmektedir. Saçkıran doğrudan doğruya başka bir hastalığı ortaya çıkarmaz ancak hastanın saçkıran olmasından sonra psikolojik travma yaşaması, stresli bir ortam yarattığından ötürü bağışıklık sisteminin daha da zayıflamasına sebep olabilir. Bu sebepten ötürü, saçkıran olan hastaların diğer bağışıklık sistemi hastalıklarına karşı dikkatli olması gerekmektedir.
Saçkıran Tekrarlar Mı?
Saçkıranın tedavi edilmesi aşamasında, saçsız bölgenin odağa alınması halinde saçkıranın tekrarlama riski bulunur. Yapılan tedavi ile saçlar tekrar çıkarılsa da saçkıranın altında yatan sebep tedavi edilmediğinden dolayı, tedavinin kesilmesiyle birlikte saçkıranın tekrar ortaya çıkma ihtimali yüksektir. Tipoloji olarak saçkıran hastalığı tekrarlamaya oldukça yatkın bir hastalıktır.
Saçkıran Hastalığının Tedavisinde Kullanılan Alternatif Tıp Yöntemleri Nelerdir?
Saçkıran hastalığının tarihsel gelişimi incelendiğinde birçok alternatif tıp yönteminin geliştirildiği görülmektedir. Günümüzde dahi bu alternatif tıp yöntemlerinin uygulanması söz konusudur. En çok bilineni de saçkıranın geliştiği bölgeye sarımsak sürülmesi şeklindedir. Bu yöntem mantıklı bir çıkarım üzerine kurulmuş olmasına rağmen çoğu zaman sağladığı yarar, verdiği zararın altında kalmaktadır. Sarımsak, saçkıranın olduğu bölgeyi irritasyona uğratıp yeni saç köklerinin çıkmasını teşvik ederken aynı zamanda sağlıklı saç köklerinin zarar görmesine sebep olmaktadır.
Sarımsak ile uygulama alanı bulan alternatif tıp yöntemi, saçkıranın tedavi edilmesi amacıyla geliştirilen tek tedavi yöntemi değildir. Daha birçok alternatif tıp yöntemi saçkıranın tedavi edilmesi amacıyla denenmektedir. Bilinmesi gereken nokta, alternatif tıp yöntemleri bazen işe yarasa da çoğu zaman sonuçları kestirilemez durumdadır. Ayrıca tüm alternatif tıp yöntemlerinde hastalığın nedeni değil; bu nedene bağlı olarak gelişen belirti tedavi edilmeye çalışılmaktadır. Yani saçların dökülmesinin durması ve saçların yeniden çıkmaya başlaması tamamen geçicidir. Alternatif tedavi yönteminin kesilmesiyle beraber saçkıran daha agresif bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Saçkıran tedavisinin mutlaka ama mutlaka alanında uzman bir dermatolog tarafından yapılması gerekmektedir. Diğer tüm yöntemlerin sonuçları, öngörülebilirlik açısından oldukça yetersizdir.
Saçkıran Hangi Yaşlarda Görülür?
Saçkıranı ortaya çıkaran faktörlerin her yaş aralığında sıkça görülmesi söz konusudur. Ancak saç sağlığına ve diğer bazı faktörlere dikkat etme kapasitesinin yirmi yaş ve altında az olması, saçkıranın genelde yirmi yaş ve altında görülmesine sebep olabilmektedir. Yine de doğumdan hemen sonra ilk saçların dökülmesi şeklinde; ileri yaşlarda ise son saçların dökülmesi şeklinde saçkıranla karşılaşılabilmektedir.
Saçkıran Tedavisi İçin Hangi Doktora Gidilmesi Gerekir?
Saçkıran ciddi bir cildiye problemidir. Doğal olarak saçkıran ya sakal kıran geçirenlerin ya da bundan şüphelenenlerin dermatoloji uzmanlarına başvurması gerekmektedir. Saçkıran alternatif tıp yöntemleri ile ya da bu konuda uzman olmayanların tavsiyesi ile çözülebilecek bir problem değildir. Hastalığın ortadan kaldırılmasında dermatoloji polikliniğinde uygulanan modern tıbbi yöntemler mecburidir.
Saçkıran Tedavisi Nasıl Yapılır?
Saçkıranın tedavisinde farmakolojik uygulamalar kullanılır. Temel tedavi yöntemi saçkıranın geliştiği bölgenin kortizonlu kremler ile baskı altına alınmasıdır. Kullanılacak kremin içeriği doktor tarafından özel olarak belirlenmektedir. Krem tedavisinin uzun süre etki etmediği ya da etse dahi tekrarın çok fazla olduğu durumlarda ise oral yoldan alınan kortizon ilaçlarına geçiş yapılır. Ayrıca stres gibi unsurların hayattan çıkarılması, uyku düzeninin kurulması, uygun şekilde beslenilmesi ve spor yapılması da tedaviye yardımcı uygulamalardır.
Saçkıran Tedavisi Ne Kadar Sürer?
Saçkıran tedavisinde süreyi belirleyen temel unsur hastalığa hangi aşamada müdahale edildiğidir. Bağışıklık sistemi kaynaklı olan bu hastalık yayılma eğilimindedir. Geniş alanlara yayılan saçkıranın tedavisi de oldukça uzun ve güçtür. İlk anda fark edilen saçkıran yaklaşık iki ay içinde; ilerlemiş saçkıran ise bir sene içinde tedavi edilmektedir. Hastadan hastaya göre daha erken ve daha geç tedaviler de mümkündür.